ateşi yelpazelemek, alevlendirmek, kışkırtmak, yangına körükle gitmek.
birdenbire/ânide tutuşmak/alevlenmek.
alev-göze: Düz kurt
(flatworm) gibi bazı ilkel hayvanların dışkı borusu ucundaki çukur gözelerden biri.
Noun
otyakan: zararlı otları alevle yok eden alet.
Noun
sön(dür)me: yakıt gelmemesi yüzünden jet motorunun durması.
Noun
alevli ışıl-ölçer: eriyik içine püskürtülen madensel tuzu alevle buharlaştırarak izgesel çizgi yoğunluğu
ile nicel analiz yapan izgesel ışıl-ölçer.
flame photometric: alevli ışıl-ölçümsel.
flame photometry: alevli ışıl-ölçüm.
Noun
alev dayanıklılığı
Noun, Transport
alev testi/denemesi: alevde ısıtıp rengini inceleyerek yapılan tahlil.
Noun
alev ağacı
(Brachychiton acerifolium): Avustralyada yetişen, parlak kırmızı çiçekler açan bir ağaç.
Noun
birdenbire alevlenmek/parlamak/öfkelenmek.
otyakan: zararlı otları alevle yok eden alet.
Noun