flame

  1. alaz
  2. alev, yalaz, yalım, alaz, şule.
    in flame(s): alevler içinde.
    The whole city was in flames.
  3. ateş, aşk ateşi, şevk, gayret.
  4. ânî parlama, hiddet, şiddet, öfke.
  5. parlaklık, parıltı, şaşaa.
  6. parlak renk, alev rengi.
  7. sevgili.
    old flame: eski sevgili, eski göz ağrısı.
    She is an old flame of mine.
  8. alevlenmek, alev almak, yalazlanmak, tutuşmak, (alev alev) yanmak.
    The candles flamed brighter.
  9. alev rengi almak, kızarmak, parlamak, parıldamak, kızıllaşmak.
    Her cheeks flamed. The evening sky
    flamed with red and orange. His face flamed with rage.
  10. (aşk, ihtiras vb.) tutuşmak, yanmak.
  11. (öfke, hiddet) parlamak.
    Her anger suddenly flamed. He flamed with indignation.
  12. tutuşturmak, yakmak, ateşe vermek.
  13. (yemek) flambe yapmak.
    flame weal chops at the table.
  14. alevle sterilize etmek, aleve maruz bırakmak, aleve tutmak.
eski göz ağrısı
ateşi yelpazelemek, alevlendirmek, kışkırtmak, yangına körükle gitmek.
birdenbire/ânide tutuşmak/alevlenmek.
yalazlamak Verb
eski bir aşk
eski sevgili
pilot alev
ocak tepe alevi
alev-göze: Düz kurt
(flatworm) gibi bazı ilkel hayvanların dışkı borusu ucundaki çukur gözelerden biri. Noun
otyakan: zararlı otları alevle yok eden alet. Noun
alev gizleyici
coşkunluk
sön(dür)me: yakıt gelmemesi yüzünden jet motorunun durması. Noun
alevli ışıl-ölçer: eriyik içine püskürtülen madensel tuzu alevle buharlaştırarak izgesel çizgi yoğunluğu
ile nicel analiz yapan izgesel ışıl-ölçer.
flame photometric: alevli ışıl-ölçümsel.
flame photometry: alevli ışıl-ölçüm.
Noun
alev noktası Noun
aleve dayanıklı
alev dayanıklılığı Noun, Transport
alev testi/denemesi: alevde ısıtıp rengini inceleyerek yapılan tahlil. Noun
alev ağacı
(Brachychiton acerifolium): Avustralyada yetişen, parlak kırmızı çiçekler açan bir ağaç. Noun
royal poinciana Noun
birdenbire alevlenmek/parlamak/öfkelenmek.
otyakan: zararlı otları alevle yok eden alet. Noun