fool

  1. Noun ahmak, budala, aptal, alık, akılsız (kimse), enayi, sersem.
    stupid fool! aptal! sersem!
    Don't
    be a fool! Aptallık etme! Enayiliği bırak!
    Some fool of a doctor = Some fool doctor: Sersem doktor.
    He was a fool not to accept: Kabul etmemekle aptallık etti.
    He's more of a fool than I thought: Zannettiğimden daha aptalmış.
    He was fool enough to accept: Kabul etmekle hata (aptallık) etti.
    What fool has put that wet paint brush on my chair? Hangi sersem yaş boya fırçasını sandalyemin üzerine koydu?
  2. Noun soytarı, hokkabaz.
  3. Noun küçük düşürülen kimse, aptal/budala yerine konulan kimse.
  4. Noun aşırı düşkün/tutkun, müptelâ,
    mec. deli.
    -ing fool: … delisi.
    He is a dancing fool: Dans delisidir.
  5. Verb aldatmak, kandırmak,
    argo faka/tongaya bastırmak,
    mec. yutturmak, kafese koymak, gözünü
    boyamak.
    You can't fool him, he's much too clever. She fooled the old man out of all his money (= got it from him by a trick).
  6. Verb maskaralık/delilik etmek, aptal davranmak.
  7. Verb şaka yapmak, eğlenmek, oynatmak, alay etmek,
    k.d. dalga geçmek.
    Stop fooling! Şakayı bırak!
    Dalga geçme!
    I was only fooling: Sadece şaka yapıyordum.
  8. Noun kaymaklı meyve ezmesi, haşlanmış meyve püresi üzerine kaymak konularak yapılan tatlı.
    blueberry fool; gooseberry fool.
radyosuyla kendini eğlendirmek Verb
boş gezmek Verb
aptallık etmek Verb
(a) aptal gözükmek, kendine aptal süsü vermek, (b) maskaralık yapmak.
Teachers don't like the boys
to play fool during lessons.
(a) Nisan balığı, 1 Nisanda yapılan şaka/muziplik, (b) 1 Nisanda şakaya aldanan kimse.
zır deli ilan edilmek Verb
akıllı/kurnaz olmak/davranmak,
k.d. faka/tongaya basmamak,
mec. (dolma) yutmamak.
He's
nobody's fool: Onu aldatamazsın/faka bastıramazsın.
deliler cenneti
doğuştan geri zekâlı
sırılsıklam budala
(a) aptal gözükmek, kendine aptal süsü vermek, (b) maskaralık yapmak.
Teachers don't like the boys
to play fool during lessons.
düpedüz budala
hırt (argo)
birini aptal sanmak Verb
aptal yerine koymak Verb
sırılsıklam budala
birini budala diye adlandırmak Verb
çüş (kaba)
avare avare dolaşmak Verb
(a) boş gezmek, vakit öldürmek, aylaklık/âvârelik yapmak, aylak aylak/avare dolaşmak,
argo havyar
kesmek.
He never does any work, he just fools about all day long. (b) eğlenmek, oyalanmak, dalga geçmek, erkek/kadın peşinde koşmak, (c) kendine aptal süsü vermek, aptal görünmek.
Stop fooling about! Aptallığı bırak! (d)
fool around with: kurcalamak, … ile oynamak.
siftinmek Verb
oynamak Verb
sallanmak Verb
delice sarfetmek, israf etmek, har vurup harman savurmak.
(a) kurcalamak.
He was hurt while fooling with a loaded gun. (b) … ile oynamak/eğlenmek, ciddiye almamak, önem vermemek.
aptal külâhı: eskiden okullarda tembel öğrencilere ceza olarak giydirilen sivri külâh.
abesle iştigal Noun
geçici ve yalancı mutluluk
küçük baldıran
(Aethusa).
yalancı cennet(te yaşamak), aldatıcı/devamı mümkün olmayan mutluluk, boş emeller (beslemek).
(
him/them
etc.): aptallığın ta kendisi, akılsızlığın daniskası (budur).
“ I decided
to accept it.” “More fool you, I wouldn't do that, no matter how much they offer.” “Kabul etmeye karar verdim.” “Akılsızlığı bırak, ben olsam servet bağışlasalar kabul etmem.”
Deliye para dayanmaz (budala olan bütün parasını çabucak harcar).
kendi kendini aldatma.
to be a fool to oneself: kendi kendini aldatmak.
He's a fool to himself:
Kendi kendini aldatıyor (Enayiliğine doymasın).
boşuna gayret/zahmet/teşebbüs, sonuçsuz olacağı apaçık bir iş.
to go on a fool's errand: akıntıya
kürek çekmek; sonuçsuz bir işe girişmek.
Bir Nisan
bir nisan
1 Nisan.
bir yere boşuna gitmek Verb
aylak ve lüks hayat yaşamak Verb
boş emeller üzerine kurulmuş bir mutluluk içinde yaşamak Verb
alet etmek Verb
gülünç düşmek, maskara/kepaze/rezil olmak.
He made a fool of himself in front of everybody = He made
himself look a fool: Elâleme rezil/kepaze oldu.
birini maskaraya çevirmek Verb
mosmor kesilmek Verb
(birini) enayi yerine koymak, budala mevkiine düşürmek, gülünç, düşürmek, rezil/maskara etmek, faka/tongaya
bastırmak, aldatmak, kafese koymak.
They published his letters to her and made a fool of him before the world. The stranger made a fool of trusting old lady and went off with a lot of her money.
biriyle alay etmek Verb
budala politikacının biri
Yaşlı budalanın eşi bulunmaz.
emekleri boşa gitmek, beyhude uğraşmak.
birisine kalburla su taşıtmak, pösteki saydırmak, aptal yerine koymak.