if …

  1. Noun … olup olmadığını
if
eğer, şayet, … ise/-se/-sa, … takdirde, … halinde. Conjunction
if
-e rağmen/mukabil/karşın … ise de, … olsa bile, … olmakla beraber.
I'll do it even if takes me all
day: Bütün günümü alsa bile bunu yapacağım.
Conjunction
if
… mi, olup olmadığını, acaba … .
He asked if I knew German: Almanca bilip bilmediğimi sordu.
Ask
if he is at home: Evde olup olmadığını sor (= Sor bakalım evde mi?).
Let me know if you are coming: Gelip gelmeyeceğini bana bildir.
Conjunction
if
edebî üslûpta
if kullanılmadan fiil soru şekline sokulup “eğer, şayet … ” anlamı verilir:
Were
I in your place =

If I were in your place
: Yerinizde olsaydım.
Should it be necessary =

If it should be necessary
: Gerekirse.
Had I known earlier =

If I had known earlier
: Daha önce haberim olsaydı.
Conjunction
if
Olumsuz bir fiilden önce gelen
if hayret, üzüntü, öfke, esef vb. bildirir.
Well, if I haven't
left my umbrella in the train! Bir de şemsiyemi trende unutmayayım mı!
And if he didn't try to knock me down! Bir de beni vurup yere sermeye yeltenmesin mi!
If he hasn't done it again! Hem de aynı şeyi gene yaptı.
Conjunction
if
belirsizlik, meçhul, bilinmeyen şey.
The future is full of ifs. Noun
if
koşul, şart.
There are too many ifs in his agreement. Noun
IF
= intermediate frequency: orta frekans.