red

  1. Adjective kırmızı
  2. Noun kırmızı, kızıl, al (renk).
  3. Noun kırmızı renkli şey.
  4. Noun kızıl kürklü hayvan.
  5. Noun kırmızı giyimli kimse (atlet vb.).
  6. Noun solcu, komünist, kızıl, anarşist.
  7. Adjective kırmızı, kızıl, al (renkli).
  8. Adjective (a) kırmızı benekli.
    a red robin. (b) kanlanmış, kızarmış, kanlı.
    Eyes red from crying.
  9. Adjective solcu, sol eğilimli, komünist, kızıl, anarşist.
  10. Adjective kâr sağlamayan/göstermeyen.
    a red financial statement.
  11. (bkz: redd )
tuğla kırmızısı Adjective
(a) turuncu-kırmızı, (b) al, parlak kırmızı, narçiçeği (kırmızısı).
krom kırmızısı: bazik kurşun kromattan (PbCrO4.PbO) ibaret parlak kırmızı boya.

claret ile ayni anlama gelir. bordo, şarap rengi, koyu morumsu kırmızı.
tap someone's claret

argo burnuna vurup kanatmak.
Kongo kırmızısı, C32H22N6Na2O6S2: alkalilerle
kırmızı, asitlerle mavi renk veren azotlu boya. Yün ve pamuklu kumaşları boyamakta, kimyasal gösterge veya biyolojik boya maddesi olarak kullanılır.
bakır kırmızısı Adjective
mercan kırmızısı Adjective
koyu kırmızı Adjective
İngiliz kırmızısı Adjective
falu kırmızısı Adjective
Ferrari kırmızısı Adjective
kor
(a) kızıltoprak: özellikle Basra Körfezinde bulunan kırmızı demir oksitli sarı-kırmızı renkli toprak.
Altın ve gümüş eşyayı parlatmakta ve boya olarak kullanılır. (b) kızıl kahverengi.
koyu kırmızı renk. Noun
toprakboya
pastel kırmızı Adjective
fenol kırmızısı: C19H14O5S. Seyreltik eriyiği asit/baz göstergesi olarak
ve böbreklerin çalışmasını incelemede kullanılır.
Noun
poppy ile ayni anlama gelir. al, gelincik kırmızısı.
gül kırmızısı Adjective
çok öfkelenmek, gözünü kan bürümek, tepesi atmak.
öfkelenmek, gözünü kan bürümek.
parlak kırmızı, (b) parlak kırmızı renkte pamuklu kumaş.
kızarmak Verb
kırmızılaşmak Verb
kızıllaşmak Verb
koyu turuncu kırmızı.
kıpkızıl
kıpkırmızı
çok acele uyarı, (askerî/sivil savunmada) düşman taarruzunu bildiren uyarı/alârm. Noun
kızıl yosun
(Rhodophyceae). Noun
al karınca. Noun
sendika üyesi olmayan işçi
ekspres tren
flandrabalığı
(Cepola rubescens). Noun
kanlı muharebe
al-ağaç
(Persea borbonia). G ABD'de yetişen gövdesinin özü kırmızı küçük bir ağaç. Noun
ucuz kırmızı şarap
kızıl huş
(Nothofagus fusca). Sert kerestesi makbul Yeni Zelanda ağacı. Noun
sarı huş ağacının
(Betula lutea) kerestesi. Noun
kırmızı renk körlüğü
kendinden emin
cesur
gözü kara
Kızıl Tugaylar Noun
aşırı sol eğilimli bir İtalyan terorist örgütü
kırmızı lahana Noun, Food-Kitchen
kırmızı kart Noun, Sports
kırmızı halı (ünlü kişileri karşılarken yollarına serilir). Noun
nezaket, hürmet, itibar, hatır sayma. Noun
kızıl ardıç
(Juniperus virginiana). Kırmızımsı ve güzel kokulu odunundan kurşun kalem yapılan
bir ağaç.
easter red cedar, savi ile ayni anlama gelir.
Noun
batı ardıcı
(Thuja picata). Noun
ardıç kerestesi. Noun
metelik, bir kuruş, çok az para. (Türkçede 5 para, 10 para gibi deyimler yerine kullanılır.)
His promise
isn't worth a red cent: Onun va'di 5 para etmez.
Noun
kırmızı kayıtlı akreditif
mal bedelinin önceden avans olarak ihracatçıya sağlanmasına yarayan akreditif
kızıl yonca
(Trifolium pratense). Kırmızı çiçek açar, hayvan yemi olarak yetiştirilir. Noun
horozibiği Noun, Plant Species
kızıl mercan
(Corallium nobile). Akdenizde yetişir, mücevher olarak kullanılır. Noun
alyuvarlar Noun
hünnap Noun, Plant Species
kızıl geyik
(Cervus elaphus). Noun
(yaz kürkü ile) akkuyruklu geyik
(Odocoileus virginianus). Noun
kanıt poliçe
deniz güzeli
(Sciaenops ocellata). Atlantik kıyılarında avlanan makbul bir balık. Noun
İngiliz ticaret filosunun bayrağı
kırmızı mürekkeple yazılan muhasebe kaydı
kırmızı göz Noun, Photography
(bilanço) zarar gösteren rakamlar Noun
kızıl köknar
(Abies magnifica). Batı ABD'de yetişen kırmızımsı kabuklu köknar ağacı. Noun, Botany
kızıl köknar kerestesi. Noun
Douglas fir Noun
tehlike işareti. Noun
isyan bayrağı. Noun
öfke/kızgınlık/isyan vb. uyandıran şey. Noun
kırmızı tilki
(Vulpes vulpes). Noun
Amerika kırmızı tilkisi
(Vulpes fulva). Noun
kızıl dev: evriminin ortalarında bulunan kızılımsı renkli, yüzey sıcaklığı düşük, büyük yıldız. Noun
taze yiyecekler gibi sık satın alınan
her yerde bulunabilen ürünler Noun
hızla tüketilen
Avustralya ökaliptüs ağacı
(Eucalyptus camaldulensis, E. amygdalina, E. calophylla). Noun, Botany
ökaliptüs sakızı. Noun
diş çıkaran çocuklarda görülen diş eti iltihabı. Noun
öksüz balığı
(Triglia lyra).
suçüstünde
suçüstü
cürmümeşhut
(Katoliklerde) kardinal şapkası. Noun
kardinal. Noun
çok yüksek sıcaklık, madeni kızıl dereceye getiren sıcaklık. Noun
kızgınlık, kızıl dereceye ulaşma hali. Noun
(a) tütsülenmiş ringa, (b) esastan uzaklaştırmak için söylenen söz.
draw a red herring across the
trail: bile bile konuşmayı esas konudan uzaklaştırmak.
tütsülenmiş ringa balığı. Noun
oyalama, asıl konudan uzaklaşma, dikkati asıl konudan uzaklaştıran şey. Noun
kızıl levrek
(Epinephelus guttatus). Antil adaları ve Brezilya kıyılarında avlanan bir balık. Noun
aşırı
değerli
çok hevesli
istekli
çok heyecanlı
hararetle tartışılmış
kıpkırmızı kesilene kadar ısıtılmış
bilgili
zarar, (banka/ şirket vb.) bütçe açığı. Noun
borç faizi
borçluya zimmet olarak geçirilen faiz oranı
kırmızı yasemin
(Plumeria rubra): pembe-kırmızı-mor çiçekler açan güzel kokulu çiçek. Noun
cypress vine Noun
meyhane. Noun
sülüğen, kurşun oksit: Pb3O4. Noun
kırmızı mercimek Noun, Food-Kitchen
piyasanın canlı olduğu gün
iyi işgünü
kırmızı ışık, trafikte “dur!” ışığı. Noun
dur(durma) emri. Noun
tehlike işareti, ihtar.
see the red light: tehlikeyi sezmek/görmek/farketmek. Noun
kırmızı lobelya: K. Amerikada yetişir, gösterişli kırmızı çiçekler açar.
cardinal flower Noun
(K. Amerika) kızıl derili. Noun
kızıl ağaç
(Acer rubrum). K. Amerikada sulak arazide yetişen bir tür akçaağaç. Noun
ilik, alyuvarları üreten kemik iliği. Noun
kırmızı et, çiğ iken kırmızı olan et (koyun, sığır vb.). white meat Noun
karadut
(Morus rubra) (ağaç). Noun
karadut (meyve). Noun
barbunya balığı Noun, Food-Kitchen
kırmızı bülten Law
(faiz) faiz rakamı
bodur meşe, sapsız meşe
(Quercus Rubra).
kızıl meşe
(Quercus velutina, Q. borealis). K. Amerikada yetişir. Noun, Botany
kızıl meşe odunu/kerestesi. Noun
aşı (toprağı), hematit ihtiva eden ve boya olarak kullanılan kırmızı toprak. Noun
kırmızı soğan Noun, Food-Kitchen
kızıl söğüt
(Salix purpurea). Dallarından sepet örülen sağlam bir ağaç. Noun
dogwood Noun
cayenne. Noun
kırmızı biber
(Capsicum frutescens). Noun
kızartı
kızdıran/öfkelendiren şey. Noun
ırmak domuzu
(Potamochoerus pocus). B. Afrikada yaşar, parlak kızıl tüylüdür. Noun
kula
kırmızı som balığı, sockeye salmon Noun
kırmızı sandal ağacı
(Pterocarpus santalinus).
ketçap Noun, Food-Kitchen
bozkır koyunu
(Ovis vignei). Noun
kızıla kayma: Galaksilerin (arzdan uzaklaşması sonucu Doppler olayından ileri geldiği sanılan) ışıklarının
dalga uzunluğunun artması.
Noun
alkapan
(Lutjanus blackfordi). Meksika körfezinde avlanan iri bir balık. Noun
terra rosa Noun, Geography
kızartı
sincap
(Tamaiasciurus hudsonius). Kızıl tüylü K. Amerika sincabı. Noun
kızıl-sopa, kızılderili reisi Tecumseh'in savaş simgesi olan kırmızıya boyalı değneği. Noun
kızılsopa taşıyan Kızılderili. Noun
ABD' ne düşman Kızılderili. Noun
kırtasiyecilik, resmî işleri geciktiren aşırı/lüzumsuz formaliteler. Noun
kırtasiyecilik
bürokratlık
kızıl gelgit: çok sayıda mikroskopik kamçılıların kızıl kahverengine boyadığı deniz suyu. Noun
kızılsu: idrarda kan ile beliren bir sığır hastalığı. Noun
kızıl buğday. Noun
kızıl söğüt
(Salix rubra).
kırmızı şarap Food-Kitchen
kızıl solucan, kızılkurt
(Tubifex): sularda yaşayan küçük kırmızı kurt. Noun
  1. disallowance
  2. dismissal
  3. Noun rejection
  4. denial
  5. abnegation
  6. protest
  7. deraignment
  8. difficulty
  9. disclamation
  10. gainsay
  11. negation
  12. negative
  13. objection
  14. repulse
  15. disaffirmation
  16. nay
  17. no
dismissal of an action Noun, Law
conscientious objection Noun, Rights-Freedoms
conscientious objector Noun, Rights-Freedoms
general challenge
general denial
categorical refusal
decided refusal
distinct refusal
notice of denial
motion to dismiss Noun, Law

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. bk. ret