run

  1. Verb koşmak, seğirtmek.
    to run like a hare: tavşan gibi koşmak.
    to run to meet someone.: koşarak
    birini karşılamak.
    to run upstairs: koşarak merdivenleri çıkmak.
  2. Verb koşarak/çabuk gitmek, hızlı yürümek.
    run along: boyunca gitmek, takip etmek.
    The road runs along the river.
  3. Verb kaçmak, firar etmek, tüymek.
  4. Verb yardım/destek aramak.
  5. Verb gidivermek, uğrayıvermek, kısa süre ziyaret etmek.
    We ran over Bursa.
  6. Verb başıboş/âvâre dolaşmak/gezinmek.
    To run about the street/fields.
  7. Verb (makine vb.) işle(t)mek, çalış(tır)mak.
    This machine runs by electricity. This bus runs between Bursa and Yalova.
  8. Verb, Sports (a) yarış(tır)mak, yarışa girmek/sokmak, (b) yarışı (belirtilen derece ile) bitirmek.
    The horse ran second.
  9. Verb adaylığını koymak, seçime girmek.
    to run for President: Cumhur başkanlığına adaylığını koymak.

    to run in the next election: gelecek seçimlere girmek.
  10. Verb (balık vb.) göç etmek, akıntıya yukarı yüzmek.
  11. Verb (otomobil, gemi) seyretmek, (belirli güzergâhta) sefer yapmak/işlemek.
  12. Verb geçmek, kaymak, hareket etmek.
    a rope runs in a pulley/through the block.
  13. Verb (asma vb.) tırmanmak, çıkmak.
  14. Verb (çorap) kaç(ır)mak, sök(ül)mek.
    to run a stocking on a protruding nail.
  15. Verb (sıvı) ak(ıt)mak, dol(dur)mak.
    to run water for a bath.
  16. Verb dök(ül)mek.
  17. Verb boşal(t)mak.
  18. Verb (belirli sınırlar arasında) değişmek/oynamak.
    run from x to y: x ile y arasında değişmek.
    Your
    work runs from fair to bad.
  19. Verb erimek, eriyip akmak.
  20. Verb (bir yüzeyde sıvı) yayılmak.
  21. Verb (renk) atmak, ağarmak.
    Materials that run when washed.
  22. Verb (su vb.) ak(ıt)mak, boşal(t)mak.
    running water: akarsu.
    The water runs out of the pipe into
    the bucket. The tears ran down her face.
  23. Verb sız(dır)mak.
  24. Verb işlemek, faal/işler halde olmak.
    The engine is running.
  25. Verb
    (zaman) geçmek, mürur etmek, geçip gitmek.
    The hours run by.
  26. Verb (birinden ötekine) geçmek, intikal etmek, tevarüs etmek.
    Genius runs in family.
  27. Verb … olmak, …leşmek.
    run dry: kurumak.
    The well ran dry: Kuyu kurudu.
    Our stores are running
    low: Erzakımız azalıyor.
  28. Verb ulaşmak, baliğ olmak, varmak.
    The bill ran to $100.
  29. Verb (söz/yazı) sürüp gitmek, devam etmek, demek.
    The minutes of meeting runs as follows.
  30. Verb (borç/faiz) baliğ olmak, birikmek.
  31. Verb, Law (a) (ilâm vb.) yürürlüğe girmek, (b) geçerli olmak, (c) uyuşmak, mutabık olmak, mutabakat sağlamak.
  32. Verb sürmek, devam etmek, sürüp gitmek.
    The story runs for ten pages. The conversation ran on and on.
  33. Verb (belirli yönde) uzanmak, gitmek.
    This road runs north.
  34. Verb belirli bir uzunlukta olmak.
  35. Verb (hikâye/resim vb.) basılmak, yayınlanmak.
  36. Verb (piyes/sinema) sürekli oyna(n)mak.
    The play ran for fifty nights.
  37. Verb çabucak geçip gitmek.
  38. Verb sürekli olarak tekrarlanmak, (aklına) gelmek/saplanıp kalmak, daima hatırlanmak.
    An idea/a tune ran through his head.
  39. Verb meyletmek, eğiliminde/mütemayil olmak, yönelmek, kaçmak.
    This novel runs long descriptions. Her tastes runs to luxuries.
  40. Verb ortalama (belirli sayıda/büyüklükte vb.) olmak.
  41. Verb, Maritime Traffic rüzgâra karşı seyretmek.
  42. Verb dörtnala sürmek/koşturmak.
  43. Verb (av) kovalamak, izlemek, izini sürmek, takip etmek.
    To run deer on foot.
  44. Verb (hayvanı) gütmek, sürüp götürmek.
  45. Verb (gemi vb.) muntazam sefer yapmak, (iki yer arasında) gidip gelmek.
    This steamer runs between İstanbul and İzmir.
  46. Verb (taşıt ile) götürmek, taşımak, nakletmek.
  47. Verb (göz, el vb.) gezdirmek.
    He ran his eyes over the letter. He ran his hands over the table.
  48. Verb aşmak, geçmek, atlamak, yarmak.
    to run a boundary: sınırı geçmek.
    to run a blockade: ablukayı
    yarmak.
    to run rapids: hızlı akıntıyı aşmak.
  49. Verb (gümrükten mal) kaçırmak, kaçakçılık yapmak.
  50. Verb (makine, oto) sürmek, çalıştırmak, yürütmek.
  51. Verb basmak, yay(ınla)mak, (kopya) çıkarmak.
    to run an ad. to run 5 copies of a document.
  52. Verb (bir konuyu) işlemek, incelemek, tahlil etmek.
  53. Verb (makine/motor) çalışmak, işlemek.
  54. Verb (gemi/oto vb.) mutat yoldan ayırmak/saptırmak, yoldan çıkarmak.
  55. Verb (seçimde) aday göstermek, (adayı) desteklemek.
  56. Verb yönetmek, idare etmek, sürdürmek.
    To run a business. To run one's own life.
  57. Verb (tehlikeye, tesadüfe vb.) maruz kalmak/bırakmak/atılmak.
    To run a risk.
  58. Verb (belirli bir duruma) gelmek/getirmek, sürükle(n)mek, zorlamak, uğra(t)mak, çatmak.
    To run into trouble.
    A ship that has run aground. To run oneself out of breath.
  59. Verb
    run out/of/off/into/through: itmek, sürmek, zorla ilerletmek.
  60. Verb otlamak.
  61. Verb uzanmak, uzatmak, yükseltmek, çekmek.
    To run up a flag.
  62. Verb (dökümcülükte) dökmek, erimiş madeni kalıba akıtmak.
  63. Verb (çizgi) çizmek/çekmek.
  64. Verb (fiyatı) … olmak, belirli bir değere ulaşmak, (bir kimseye belirli bir fiyata) mal olmak/çıkmak.
    That
    dress will run you $190.
  65. Verb (gemiyi) hızla ve kolayca yürütmek/sevketmek/ilerletmek.
    They ran the ship into port.
  66. Verb borç) vakti/vadesi gelip geçmek.
  67. Noun koşma, seğirtme, koşuş.
    at a run: koşarak, acele ile, telâşla.
    He left the house at a run.
  68. Noun kaçma, kaçış, firar.
  69. Noun koşar adım.
    The boys set out at a run.
  70. Noun koşulan/gidilen yol/mesafe.
  71. Noun bir yerden bir yere gidiş.
  72. Noun kısa gezi/yolculuk.
  73. Noun, Military (a) (bkz: bomb run ), (b) uçuş, hücuma geçinceye kadar hedefe yaklaşma uçuşu.
    a strafing run.
  74. Noun, Aviation uçağın pistte/denizde yürüyüşü, (b) sefer, uçuş.
  75. Noun (motor vb.) çalışma/işleme süresi.
  76. Noun işleme süresi içindeki üretim.
  77. Noun (çorap) kaçık.
    a run in stocking.
  78. Noun ilerleme, ileri hareket, gelişme, terakki.
  79. Noun bir şeyin yönü.
    The run of the grain of wood.
  80. Noun eğilim, temayül, gidişat.
  81. Noun serbest hareket, gezinme.
  82. Noun atılım, hızlı ilerleme.
  83. Noun (piyes) oynama/gösterim süresi.
  84. Noun nöbet (vakti), iş nöbeti.
  85. Noun (maden) damar. uzantı.
  86. Noun kesiksiz/ardışık olaylar dizisi/zinciri.
    a run of luck: talih/şans zinciri.
  87. Noun aynı cins kartlar dizisi.
    a heart run.
  88. Noun sürekli talep, üşüşme, tehacüm.
    run on the bank: herkesin birden bankadan parasını istemesi.
    run
    on the shops for sugar: şekere tehacüm, herkesin birden şeker alması.
  89. Noun mütevali borçlar, bankadan seri/âni ödeme talebi.
  90. Noun akış süresi.
  91. Noun debi, akan su miktarı.
    a run of 500 barrels a day.
  92. Noun dere, çay.
  93. Noun (su, vb.) akış, akma, çağlama.
  94. Noun cins, tür, sınıf.
  95. Noun (belirli bir maksatla yapılmış) eğik yol, kayma yokuşu.
  96. Noun kümes bahçesi.
    a chicken run.
  97. Noun göç: balıkların akıntıya yukarı sürü halinde göçü.
  98. Noun göç eden balık sürüsü.
    a run of salmon.
  99. Noun sürü, beraberce hareket eden hayvan topluluğu.
  100. Noun, Music nağmeleme, ses geçidi.
  101. Noun, Sports sayı, tur.
  102. Noun (a)
    a run for one's money: (a) şiddetli rekabet, (b) semere, kâr, kazanç.
  103. Adjective eritilmiş, sıvı.
    run butter.
  104. Adjective eritilerek dökülmüş/akıtılmış.
başını taştan taşa vurmak, imkânsız olan işe girişmek, çıkmaza saplanmak, başı belaya girmek.
imkânsız işle nafile uğraşmak, başını taştan taşa vurmak.
can korkusu ile kaçmak.
(a) şiddetli rekabetle karşılaşmak, (b) zahmetine değmek, büsbütün semeresiz olmamak.
vurkaç Adjective, Military
uzun vadede Adverb
uzun dönemde Adverb
kısa vadede Adverb
kısa dönemde Adverb
uzun vade Noun
uzun dönem Noun
uzun vadeli Adjective
uzun dönemli Adjective
uzun süreli Adjective
uzun vade Adjective
uzun dönem Adjective
korkudan donakalmak/eli ayağı buz kesilmek, tüyleri diken diken olmak.
The dark deserted street in
that unfamiliar neighborhood made her blood run cold.
taahhüdünü yerine getirmemek Verb
canını kurtarmak, kaçıp kurtulmak.
ücretsiz
şansını denemek Verb
kafasını duvara çarpmak Verb
imkânsızı yapmaya kalkışmak Verb
karşı koymalar ile karşılaşmak Verb
hesaplarını kontrol etmek Verb
notlarını yeniden gözden geçirmek Verb
rolünü bir daha tekrarlamak Verb
servetinıyiyip tüketmiş olmak Verb
bütün servetini yiyip tüketmiş olmak Verb
gelen postayı gözden geçirmek Verb
malını mülkünü eritmek Verb
işini çabuk bitirmeye çalışmak Verb
kısa vade Noun
kısa dönem Noun
kısa vadeli Adjective
kısa dönemli Adjective
kısa süreli Adjective
kısa vade Adjective
kısa dönem Adjective
aşılamaz güçlükler
akın
bankaya hücum
kapanacak korkusuyla bankadaki hesaplardan çok büyük paralar çekilmesi
işletilmek Verb
boğa saldırması
orta sınıf halk
konken
(otomobil) ekonomik kullanım
mukavemet koşusu
film oynatma
bir gün içinde gündelik bir gazetenin her baskısında çıkmak üzere verilen reklam
hayır amacıyla para toplamak için yapılan uzun mesafe koşusu
genel moda
sıkı soruşturma
(süre) dolmuş olmak Verb
iniş rulesi
ekspres tren
işletilen
tiraj (bir gazete ya da basılı bir şeyin toplam nüsha sayısı
tiraj
bir kitabın
vb'nin belirli bir baskıda basılan nüsha sayısı
belgenin
üretim süreci
(tren) dönüş yolculuğu
bir kere yapılan iş
firmanın ürününde fiyat ya da üretim değişikliği yapması
fabrika büyüklüğünde bir değişiklik yapmadan
arka arkaya çıkan reklam
basın reklamlarında bir ürünle ilgili reklamın farklı uyarlamalarla kullanılması
deneme işlemesi
torpil mesafesi
kıyıya oturmak Verb
karaya oturmak Verb
sadeyağ sağ yağ
kaçakçılık yapmak Verb
(menfaatler) çatışmak Verb
borç yapmak Verb
(iş) bozuk gitmek Verb
(makine) avara çalışmak Verb
namzetliğini koymak Verb
(fiyatlar) yükselmek Verb
(duygu) coşmak Verb
(fiyatlar) yükselmekte olmak Verb
(motor) ısınmak Verb
(fabrika) âtıl durmak Verb
(makine) avarada çalışmak Verb
(zamanaşımı kanunu) hemen yürürlüğe girmek Verb
geç kalmak Verb
azalmak Verb
bitmek üzere olmak Verb
cari hesaptaki mevcut paradan daha yüksek meblağ çekmek Verb
arızasız çalışmak Verb
(makine) arızasız çalışmak Verb
kaçmak Verb
(US) (bir şeyi) geliştirmek ya da yönetmek için sorumluluk almak Verb