sting

  1. (arı/akrep vb.) sokmak, iğnelemek, iğne/diken vb. sokmak/batırmak.
  2. iğne gibi acıtmak.
    His words stung him (to the quick): Onun sözleri zehir gibi içine işledi.
    The
    smoke is stinging my eyes: Duman gözlerimi acıtıyor.
  3. (iğne vb.) batmak, canını yakmak.
  4. üzmek, ıstırap/işkence vermek, eza/cefa etmek.
    His conscience stung him: Vicdan azabı duydu.
    The
    memory of that insult still stings.
  5. (sivri bir şey dürterek) yürütmek/sürmek.
  6. aldatmak, kazıklamak.
    I got stung: Kazıklandım.
    They stung him for 500 dollars.
  7. iğne sokma/batırma, iğneleme.
  8. arı/akrep vb. iğnesi, zehirli iğne.
    a sting in its tail: sonu iğneli/kırıcı/acı/dokunaklı/üzücü
    (söz/eylem).
    The plan has a sting in its tail: it means we lose one day's holiday.
  9. Botany ısırgan tüyü/dikeni.
  10. diken yarası.
  11. dürtü, saik.
  12. acı, elem, sızı, ıstırap.
    the sting of remorse: vicdan azabı.
  13. iğneli/acı söz.
  14. (a) (bkz: confidence game ), (b) bir yolsuzluğu/cinayeti meydana çıkarmak için başvurulan görünüşte
    yasa dışı eylemler (rüşvet vb.).
sokmak Verb
kazık yemek Verb
böcek sokması Noun, Medicine
Belalılar Proper Name, Cinema
iğneli
varsam Noun, Zoology
açlık kemirmesi
irina Noun, Zoology
hiç canlılığı olmamak Verb
acı sözler Noun