en son noktasına varmak
Verb
en civcivli zamanında olmak
Verb
anlaşmazlıkları karara bağlayacak oyu kullanmak
Verb
bütün gücüyle (çalışmak).
tam faaliyet, geniş ölçüde hareket, tam kapasite.
The meeting was in full swing when we arrived.
Noun
son hızla/süratle, bütün gücü ile.
He ran full swing.
Noun
hareket serbestliği.
to be given full swing.
Noun
(işyeri) tam faaliyete geçmek
Verb
çocuğu salıncakta sallamak
Verb
en canlı ve hareketli durumda
tam bolluk içinde yaşamak
Verb
(US) uzun bir süre içinde pazar gelişimi
piyasada konjonktürün tersine dönmesi
salla(n)mak, salıncakta salla(n)mak.
to swing to and fro =
swing backwards an forwards:
ileri geri sallanmak.
to swing hips (in walking) : (yürürken) kalçalarını kıvırtmak.
eksen etrafında dönmek.
The car swung round: Otomobil tekerlekleri kayıp geri döndü.
The car swung round the corner: Otomobil köşeyi dönüverdi.
elinde (daire çizecek şekilde) sallamak.
to swing a club around one's head.
salınmak, salınarak yürümek.
(uçak motorunu çalıştırmak için) pervaneyi el ile döndürmek.
dolap çevirmek, işleri kendi istediği şekle sokmak, becermek.
to swing votes: oyları kendi lehine
çevirmek.
swing a business deal: pazarlığı kendi lehine çevirmek.
to swing it on someone: birisini kafese koymak/aldatmak.
idare etmek, işletmek, döndürmek, tedvir etmek.
(a) canlı/neşeli olmak.
She may be 45, but she swings: Yaşı belki 45 ama hâlâ canlı ve neşeli.
(b) hovardalık etmek, daldan dala konmak, (c) eşlerini paylaşmak, (çiftler).
(darağacına) asılmak, idam edilmek.
to swing for a crime: bir cinayet yüzünden asılmak.
He shall swing for it: Bu işin sonunda darağacına gidecek.
swing up: sallandırmak, asmak, salıncakta sallamak.
sallanış, sallan(dır)ma, salınma.
walk with a swing: salınarak yürümek.
salınım, sarkacın genliği.
(şiirde/müzikte) hareket/canlılık/kıvraklık.
song that goes with a swing: canlı/hareketli/kıvrak şarkı.
ilerleme, terakki.
in full swing: tam faaliyette, en canlı ve hareketli durumunda.
to get into the swing of the things: işleri yoluna koymak, tam hızla faaliyete geçirmek.
everything went with a swing: her şey tam yolunda gitti.
(işçiler için) nöbet, vardiya.
swing shift
ABD fabrikada gece vardiyası (saat 16-24 arası).
salıncak, salıncak gibi olan şey.
bir çeşit dans: sving.
swing music: sving müziği.
bir seçimin sonucunu etkileyici.
yedek, gerekince başkalarının görevini alabilen.
seçim sırasında seçmenleri kendi tarafına çekmek
Verb
bir kapıyı hızla açıp merkezi etrafında gidip gelmesine bırakmak
Verb
yönetim kurulunda çoğunluğa sahip olmak
Verb
(US) çoğunluğa sahip olmak
Verb
eski yerine dönmek, rücu etmek.
Public opinion swings back: Kamuoyu aleyhe dönüyor.
bir eksen üzerinde açılıp kapanabilen köprü.
yaylı çizgi: dash işareti.
iki tarafa açılır kapanır kapı
vergi gelirinde istikrarsızlık
kamuoyunun tersine dönmesi
(politika) partiler arasında gidip gelme
(otomobil) bir yan sokaktan aniden çıkmak
Verb
(araba) yüz seksen derece tersine dönmek
Verb
(fabrika) dinlenme salonu
(US) seçmen bölgesini sık sık ziyaret etmek
Verb
sık sık fikir değiştirmek
Verb
(otomobil) dönemeci hızla almak
Verb
birden sağa yönelmek
Verb
(US) fabrikada gece vardiyası (16 : 00-24 : 00
(US) yardım vardiyası
Noun
hastalık taslamak, temarüz etmek.
uçak pervanesini harekete getirmek
Verb
oyları tersine döndürmek
Verb
oyları tersine döndürmek
Verb
anlaşmazlıkları karara bağlayacak oy kullanmak
Verb
kararsız seçmen
Noun, Politics-Intl. Relations
kararsızlar
Noun, Politics-Intl. Relations
caz müziğini iyi çalmak
Verb
(a) kımıldanacak yer yok (çok dar yer), (b) iğne atsan yere düşmez (çok kalabalık).
salına salına yürümek
Verb