güçlüklerine hâkim olmak
Verb
suların en yüksek olduğu zaman
deniz sularının sahilden çekilmesi
flood ile ayni anlama gelir. met, kabarma, deniz suyunun yükselmesi.
en yüksek noktasına erişen met.
Noun
(gelgit olayında suların) yükselmesi
akıntıya karşı kürek çekmek
Verb
yarı-gelgit, yarım met.
Noun
kabarma, met: gelgitte suların en yüksek olduğu zaman.
Noun
doruk, en yüksek nokta, evci bâlâ, son mertebe/derece.
Noun
yükselmekte olan deniz suları
Noun
rüzgâr akıntısı, rüzgâr yönünde akan akıntı.
suların en alçak olduğu zaman.
Noun
bir şeyin en düşük/alçak olduğu nokta.
His spirits were at low tide .
Noun
neap ile ayni anlama gelir. az-gelgit: ayın birinci ve ikinci dörttebir görünüşünü izleyen günlerde
vukubulan ve alçalma/yükselmenin en az olduğu gelgit/met-cezir.
kızıl gelgit: çok sayıda mikroskopik kamçılıların kızıl kahverengine boyadığı deniz suyu.
Noun
(a) yeni ay ve dolunaydan hemen sonra meydana gelen yüksek met, (b) akın, hücum, tehacüm, bolluk, bir
şeyin en bol zamanı.
a spring tide of prosperity: servet/refah bolluğu.
olaylara karşı koymak
Verb
gelgit olayının en üst noktası
Noun
olayların akışını tersine çevirmek.
the tide has turned: (a) akıntı değişti, (b) talih döndü.
olayların akışını tersine döndürmek.
gelgit akıntısının kuvvetli olduğu yer
su seviyesini gösteren alet
gelgit etkisi altında olan limandaki gemi havuzunu inmeden koruyan kapı
boynu ya da bedeninin yıkanmış ve yıkanmamış bölümleri arasındaki çizgi
sıkıntılı/müşkül zamanı atlatmak/hafifletmek.
tide over something: müşkül durumdan kurtulmak,
sıkıntıyı atlatmak.
$5,000 will tide us over the winter: 5,000 dolarla kışı atlatırız.
hızlı gelgit akıntısı.
Noun
gelgit yatağı/kanalı.
Noun
kanaldan gelgit akıntısı.
Noun
belirli yerlerde suyun kabarma alçalma durumunu ve miktarlarını veren çizelgeler
Noun
kamuoyunun değişmekte olduğunu görmezlikten gelmek
Verb