worst

  1. Adjective en fena, en kötü.
    the worst person/house.
  2. Adjective en feci.
    the worst accident.
  3. Adjective en şiddetli/ müthiş.
    the worst cold/winter.
  4. Adjective en haylaz/yaramaz/tembel vb.
    He is the worst boy in school.
  5. Adjective en beceriksiz/ yeteneksiz.
    the worst typist in the group.
  6. Noun en fenası/kötüsü, en fena/kötü şey/durum vb.
    The worst of the winter is over: Kışın en şiddetli
    kısmı geçti.
    I've seen bad work, but this is the worst: Kötü iş gördüm ama, bukadarını değil.
    The worst of it is that I could have prevented the accident if I'd been earlier: İşin fenası, erken davransam kazayı önleyebilirdim.
  7. Adverb en fena/kötü (şekilde/halde/surette).
    This child acts worst when his parents have guests.
  8. Adverb en şiddetli, en çok, en berbat, en müthiş (şekilde).
    It's my left leg that hurts worst of all:
    En müthiş ağrı sol bacağımda.
  9. Verb yenmek, mağlûp etmek, bozguna/hezimete uğratmak.
elinden geleni (kötülüğü) yapmak, elinden geleni ardına koymamak.
Do your worst! Elinden geleni
yap! Elinden geleni ardına koyma!
The enemy is coming, but let him the worst, we are ready for him.
en fena ihtimale göre, en kötü ihtimalle.
He will be expelled from the school, at worst .
en kötü durumda
en kötü ihtimale göre
en kötü ihtimale hazırlıklı olmak Verb
yenilmek, yenilgiye/hezimete uğramak.
en az kötü
tatmin edici değil ama var olan seçeneklere tercih olunan
birine en çok kötü yanından bakmak Verb
beterin beteri var
en kötü şey
(hastalık) en ağır safhasında
daha kolay zamanlarla birlikte
nakit akışının en çok zorlandığı zamanların da hesaba katılması
en kötü zaman kavramı
yüksek meblağlı faturaların ödenmesi gereken dönemler gibi
mali tahminler ve bütçeler hazırlanırken
(a) fena, (b) talihsiz, şanssız, …'den mahrum.
He's badly off for friends: Arkadaştan yana hiç
talihi yok.
Cf.:
well off.
birinin kötü yönlerini ortaya çıkarmak Verb
yenilmek
yenilmek Verb
yenilmek, mağlûp olmak.
get the worst of a fight.
bir kimseyi yenmek/mağlûp etmek.
en kötü ihtimalle, pek sıkışırsa/sıkıya gelirse.
If the worst comes to the worst , we can always go by bus tomorrow.
en kötü şekle girerse
evhama kapılmak Verb
en kötü durumda, en kötü koşullar altında.
=
the worst way
k.d. pek çok, ziyadesile, adamakıllı, fena halde.
He wanted a warm coat
for the winter in the worst way.
güçlük karşısında çaba göstermemek Verb
en kötü kalite
en fenası ...