stick in

stick in (one's) mind and disturb (one)

aklına takılmak Fiil

stick in one's craw

hoşlanmamak, tahammül edememek, nefret etmek, tiksinmek, midesi(ni) bulan(dır)mak.
It stuck in my

stick in one's craw/crop

kızdırmak, sinirine dokunmak, canını sıkmak.
His fathers' praise of his brother stuck in Ali's craw:

stick in one's gizzard

kursağında kalmak, gücüne gitmek, ağır gelmek, hazmedememek.
It stuck in my gizzard: Hazmedemedim/gücüme

stick in one's throat

dili varmamak, bir türlü söyleyememek, söylenmesi güç olmak, boğazında düğümlenip kalmak.
The words

stick in one's throat (food , because of worry)

boğazından geçmemek Fiil

stick in someone's mind

aklından çıkmamak Fiil

stick in someone's mind

akılda kalmak Fiil

stick in someone's mind

unutulmamak Fiil

stick in someone's throat

söylemeye korkmak Fiil

stick in someone's throat

söylemeye dili varmamak Fiil

stick in someone's throat

kabullenememek Fiil

stick in someone's throat

ağırına gitmek Fiil

stick in someone's throat

dokunmak Fiil

stick in someone's throat

boğazında düğümlenmek Fiil

stick in someone's throat

söyleyememek Fiil

stick in photographs

fotoğraf yapıştırmak Fiil

stick in the mud

eski kafalı kimse

stick in the mud

(otomobil) çamura saplanmak Fiil

(caught) in a cleft stick

zor/müşkül/sıkışık durumda, iki ateş arasında.

in a cleft stick

sıkıntıda

put/push/shove/stick one's oar in

(başkasının işine) burnunu sokmak, (istenilmeden) işe karışmak, yersiz müdahalede bulunmak.
He always

stick food in one's job

ziftlenmek Fiil

stick out in someone's mind

birinin dikkatini çekmek Fiil

stick out in someone's mind

birine önemli gelmek Fiil

stick papers in a drawer

kâğıtları bir çekmeceye tıkmak Fiil

stick something down in a notebook

not defterine yazıvermek.