ünlü kişilerle samimi olmak
Fiil
biriyle samimi ilişkileri olmak
Fiil
biriyle yakın dostluk kurmak
Fiil
samimî, candan, (çok) yakın, sıkı fıkı, içli dışlı (arkadaş/sırdaş), kafadar.
an intimate friend. an intimate gathering. Only the couple's most intimate friends were invited.
gizli, özel, şahsî, mahrem.
one's intimate affairs. intimate thoughts. Some feelings are too intimate to discuss.
sevimli, canayakın, âsûde, sakin.
an intimate little café.
cinsel ilişkisi olan, cinsî münasebette bulunan.
derin(lemesine), vukuflu, vâkıf(ane).
intimate knowledge of the law. An intimate knowledge of drugs enabled him to help the addicts.
derin, ayrıntılı, etraflı, mufassal, yakından.
a more intimate analysis. to have an intimate knowledge of a subject: bir konuda ayrıntılı/derin bilgisi olmak.
iç, esas, zatî, bizatihî, batınî.
the intimate structure of an organism: bir canlının iç yapısı/bünyesi.
ima etmek, üstü kapalı anlatmak,
mec. çıtlatmak.
He intimated a wish to go by saying that it was late. He intimated that he wanted to go.
Geçişli Fiil
(resmen) beyan/ifade etmek, ilân etmek, açıklamak.
intimate one's approval of a plan/that one approves of a plan.
Geçişli Fiil
bir görüşmenin mahremiyeti
İsim
(a) çok samimî, sıkıfıkı, içli dışlı, (b) birbiriyle yatıp kalkan, cinsel ilişkide bulunan.
(a) çok samimî, sıkıfıkı, içli dışlı, (b) birbiriyle yatıp kalkan, cinsel ilişkide bulunan.
yaşamının mahrem ayrıntılarını bir dosta anlatmak
Fiil
(a) … ile samimî olmak, (b) … ile yasa dışı cinsel ilişki kurmak.
He had been intimate with her:
Onunla cinsel ilişki kurdu.
They were intimate several times: Birçok defalar cinsî münasebette bulundular.
… ile samimî/sıkıfıkı arkadaş olmak.
birisiyle samimî/yakın dost olmak.