[bend]

dönemeç
kıvrım
becket ile ayni anlama gelir. sancak/ıskota bağı.
eğ(il)me(k), eğril(t)me(k), bük(ül)me(k).
to bend one's head over a book: başını kitaba eğmek.

to bend over and pick up something: eğilip bir şey almak.
to bend under a burden: yük altında beli bükülmek.
to bend down a branch: dalı eğmek.
to bend forward: öne eğilmek.
to bend a wire: teli bükmek.
a bow that bends easily : kolayca eğilen bir yay.
Better bend than break: Eğilmek kırılmaktan yeğdir.
to go down on bended knee: diz çökmek.
kıvırmak, kıvrılmak, kavislen(dir)mek.
The road bent toward the south: Yol güneye (doğru) kıvrılıyordu.
baş eğ(dir)mek, boyun eğ(dir)mek, teslim etmek/olmak, râm etmek/olmak, uy(dur)mak, inkiyat et(tir)mek.

to bend to someone's will: birisinin iradesine boyun eğmek.
yönel(t)mek, çevirmek, çevrilmek, dön(dür)mek.
to bend one's steps towards a place: adımlarını
bir yere yöneltmek.
to bend one's gaze on something: bakışlarını bir şeye çevirmek.
to be homeward bending: evin yolunu tutmak.
We bent to our work as the bell sounded: Zil çalınca işimize döndük.
ger(il)mek.
to bend the string of a bow.
bağlamak, tutturmak. Maritime Traffic
meylet(tir)mek.
ikna etmek, razı etmek.
zorlamak, icbar etmek.
eğrilik, büklüm, kıvrım, inhina, kavis.
dirsek, köşe.
dönemeç, viraj.
bends in the road: yolun dönemeçleri.
to take a bend: virajı dönmek.
sharp
bend: keskin viraj.
(armalarda) şerit çizgi.
bend sinister: paralel çizgiler.
yarım kösele, sepilenmiş derinin yarısı.
bükmek Verb, Textile Industry
dinlemek, kulak vermek.
çömelmek Verb
8 km viraj
kafa şişirmek/ütülemek, vira konuşmak, vırvır etmek.
He'll bend your ear for hours: Saatlerce kafa ütüler.
bacak bükmek Verb
eğilmek Verb
büyük gayret sarfetmek, var gücünü harcamak, elinden geleni yapmak.
She bent over backward to make
sure that he was always pleased: Onu daima memnun etmek için elinden geleni yaptı.
hanedan armasında çaprazvari şerit. Noun
gerçeği çarpıtmak Verb
gerçekleri çarpıtmak Verb
elinden geldiği kadar, gücü yettiği kadar.
I would always bend over backward = backwards to help him
in any possible way: Ona daima elimden gelen yardımı yaparım.
balıkçı düğümü, halatın iki ucunu birbirine bağlayan düğüm. Noun
balıkçı düğümü.
Rum kalçası: 19'uncu yy.'da kadınlar arasında moda olan ve çok defa yastıklar ilâvesiyle abartılan çıkık kalça/kıç modası.
keskin viraj
U dönemeci
dillere yatkın olmak Verb
iki halatı birleştiren düğüm.
boru dirseği
deli.
send/drive someone round the bend: deli etmek, çıldırtmak.
Her behavior really drives me round the bend.
iskota bağı.
yolda viraj var

Sonuna geldiği kelimelere “bağlayan, bağlanmış” anlamı ... sıfat ve isimler yapar
bk. bent