pasta fırçası
Noun, Food-Kitchen
bütün gücü ile elde etmeye çalışmak, çok gayret etmek, elinden geleni yapmak.
The mayor was beating the bushes for funds to build the school.
fırça.
cloth brush: elbise fırçası.
hair brush: saç fırçası.
paint brush: yağlı
boya fırçası.
tooth brush: diş fırçası.
fırçalama.
I'll just give my coat/hair a quick brush.
tüylü kuyruk (tilki vb. kuyruğu).
hafif çarpışma, dokunup geçme, sürtünme, kısa temas.
He felt the brush of her silk dress against him as she passed.
(a) toplaç, fırça: elektrik üreteçlerinde akımı sargıdan dış iletkene (motorlarda dış iletkenden sargıya)
ileten kömür parçası.
brush discharge: saçaklı boşalım: gazlar içinde ışıklı boşalma ile kıvılcımlı boşalma arasında oluşan durum.
Electronics
(şapkalara takılan) tüy, püskül.
fırçalamak, süpürmek.
to brush one's teeth/hair/coat: dişlerini/saçını/elbisesini fırçalamak.
to brush the floor: yeri süpürmek.
değ(dir)mek, hafifçe dokun(dur)mak/temas et(tir)mek, sürünmek.
The light wind lightly brushed his cheek.
silkmek, hafifçe vurup uzaklaştırmak.
His hand brushed a speck of lint from his coat.
aceleyle/telâşla hareket etmek, aldırış etmeden geçip gitmek.
I wanted to speak to her, but she just brushed past me.
sık çalılık/fundalık.
Noun
çalı-çırpı (demeti).
Noun
yer yer meskûn ormanlık arazi.
Noun
bir kenara itmek, bertaraf etmek, kulak arkasına atmak, nazarı itibara almamak, umursamamak.
Our complaints were simply brushed aside.
to brush difficulties/opposition aside: zorlukları/muhalefeti bertaraf etmek.
bir itirazı susarak geçiştirmek
Verb
itirazı susarak geçiştirmek
Verb
bir kenara itmek, bertaraf etmek, kulak arkasına atmak, nazarı itibara almamak, umursamamak.
Our complaints were simply brushed aside.
to brush difficulties/opposition aside: zorlukları/muhalefeti bertaraf etmek.
alabros: fırçavari saç kesimi/traşı.
Noun
üstünü (baştanbaşa) fırçalamak/süpürmek/temizlemek, (atı) tımar etmek.
funda/çalılık yangını.
Noun
(a)
ABD- argo terslemek, şiddetle reddetmek, geri çevirmek, sepetlemek, başından savmak.
He had never been brushed off so rudely before. (b) tozunu almak.
diş fırçalamak
Verb, Medicine
fırça ile temizlemek, süpürmek.
fırça baskısı
Noun, Textile Industry
(bilgiyi) tazelemek, ilerletmek.
brush up one's English: İngilizce bilgisini tazelemek.
I must brush up my French before going to Paris.
(bilgiyi) tazelemek, ilerletmek.
brush up one's English: İngilizce bilgisini tazelemek.
I must brush up my French before going to Paris.
İngilizce bilgisini tazelemek
Verb
diş arası fırçası
Noun, Dental Health
pasta fırçası
Noun, Food-Kitchen
İkisi de aynı mal; ikisinin de huyları/kusurları aynı; al birini vur ötekine.