mutlaka … lıdır/lısınız vb., …'e mecbur(dur/sunuz vb.), -den başka bir şey yapamaz(sınız).
He cannot choose but obey: Mutlaka itaat etmelidir/itaate mecburdur.
seçmek, seçip almak, intihap etmek.
to choose an apple from the basket. We chose him as a chairman.
Verb
yeğ tutmak, tercih etmek, karar vermek.
Which will you choose: Hangisini tercih edersiniz?
He chose not to speak: Konuşmamaya karar verdi.
Verb
ayırmak, tercih yapmak.
to choose between X and Y: X ile Y arasında bir tercih yapmak.
Verb
istemek, arzu etmek.
You may stay if you choose: İsterseniz kalabilirsiniz.
I do as I choose:
Canım ne isterse onu yaparım (Keyfimin kâhyası mısın?).
As you choose: Nasıl istersen(iz).
When I choose: Ne zaman istersem, canım istediği zaman, ne zaman aklıma eserse.
I do not choose to do so: Öyle yapmak canım istemiyor/Öyle yapmayacağım.
to do something when one chooses: canı istediği zaman yapmak.
Verb
A veya B'den birini seçmek
Verb
A ile B arasında tercih yapmak
Verb
arasından seçim yapmak
Verb
birini birşey olarak seçmek
Verb
birini birşey seçmek
Verb
birşeyi yapması için birini seçmek
Verb
birşeyi yapmak için birini seçmek
Verb
birşeyi birşey olarak seçmek
Verb
birşeyi birşey seçmek
Verb
en doğru yolu izlemek
Verb
birşey yapmayı tercih etmek
Verb
maça/müsabakaya girecek oyuncuları seçmek, takım kurmak.
istediği gibi/titizlikle seçmek.
teslim yerini tespit etme hakkı
Aralarında hiç fark yoktur/Ha o, ha öteki, farketmez.