ömrü boyunca birinin baş belası olmak
Verb
sürükle(n)mek, sürü(n)mek, çek(il)mek, çekerek/sürükleyerek götür(ül)mek, zorla götür(ül)mek.
He was dragging a great branch along.
drag one's feet: ayaklarını sürümek.
The bottom of her long dress dragged along on the floor.
Verb
(suyun dibini çengel veya ağ ile) taramak, yoklamak.
to drag a lake for fish or for drowned person's body.
Verb, Maritime Traffic
(toprağı) düzeltmek, tesviye etmek, tırmıklamak.
Verb
geride kalmak/bırakmak, gecik(tir)mek.
He dragged behind the others.
Verb
drag out/on: (sözü/konuyu gereksizce ve cansıkıcı bir şekilde) uzatmak, sürdürmek, (söz) uzamak,
sürüp gitmek.
They dragged the discussion for 3 hours. The meeting dragged on.
Verb
tarama ağı, çengel.
Noun, Maritime Traffic
ağır tırmık/tarak/sürgü.
Noun
cansıkıcı kimse/şey.
Noun
(ağır eşya taşımak için) kızak.
Noun
rüzgârın/havanın geri itme kuvveti, aerodinamik direnç.
Noun, Aviation
engelleyici/geciktirici şey.
Noun
(sigara, pipo vb.'den) bir nefes.
Noun
(avcılıkta) (a) av hayvanının bıraktığı koku, (b) koku bırakmak için yerde sürüklenen şey, (c)
drag hunt ile ayni anlama gelir. tazıların sun'î bir kokuyu izledikleri av, özellikle tilki avı.
Noun
balık avında: (a) olta freni, (b) oltayı yana sürükleyen akıntı.
Noun
mukabil cinsin elbisesini giyme.
Noun
eş olarak dansa götürülen kız.
Noun
bir kızla beraber.
Are you going stag or drag?
Adverb
sürükleme
Noun, Engineering
konu ile ilgili olmayan bir şeyi laf arasına sokmak
Verb
demir taramak/sürüklemek.
sürükleyip bırakmak
Verb, Information Technology
sürükle-bırak
Information Technology
zorla alıp götürmek/uzaklaştırmak, sürükleyerek götürmek.
She dragged him away from the TV.
(ilgisi olmayan/münasebetsiz bir konuyu) ortaya atmak/ileri sürmek.
Whatever we're talking about, he drags in stamp collecting.
(paralel millerde) krank bağlantısı.
Noun
(dava) sürüncemede kalmak
Verb
ayakları geri geri gitmek
Verb
kasten geciktirmek, ağırdan/yavaştan almak, ayak sürümek, sürüncemede bırakmak.
istemeye istemeye gitmek, gönülsüz kabul etmek, ayaklarını sürümek, ayakları geri geri gitmek.
zorla (çekip) çıkarmak.
drag someone out of the bed: birini yatağından çekip çıkarmak.
drag the truth out of someone: birine zorla gerçeği söyletmek.
sürünerek (sefalet içinde) yaşamak.
bir meseleyi sürüncemede bırakmak
Verb
kısa mesafeli otomobil yarışı: duran iki oto arasında yapılır. En çok hızlanan oto kazanır. Sadece
drag ile ayni anlama gelir.
drag racer: oto yarışçısı.
drag racing: oto yarışı yapma.
Noun
bir şeyi çekmek için kullanılan ip
birinin adını çamura batırmak
Verb
sürükleyerek seçmek
Verb, Information Technology
birini bir şeye sürüklemek
Verb
birini zorla yatağından çıkarmak
Verb
bir kimsenin adını lekelemek, namusuna leke sürmek.
kısa (oto) yarış yolu/pisti.
birinden gerçeği zorla öğrenmek
Verb
(a) sürükleyip/çekip çıkarmak, (b) çocuğu gelişigüzel terbiye etmek.
sürükle-bırak
Noun, Software
enflasyon döneminde hükümetin mali yönde ve bütçe harcamalarında aldığı frenleme önlemleri
Noun
biçimsel sürtünme: bir sıvının içinde hareket eden cisme gösterdiği sürtünme direncinin o cismin şekline göre değişen bileşeni.
Noun
baskılı yedme/sürükleme, tesirli yedme, kalkışta yedme direnci.
Noun
bir işi sürüncemede bırakmak
Verb
parazit sürükleme kuvveti: yüzey sürtmesi ve yüzey biçiminden ilerigelen ve kaldırmaya yardımcı olmayan kuvvet.
Noun
şiddetle azarlamak, haşlamak.
(sıvı ve gazlarda) yüzeysel sürtme.
kışkırtmak, kavga çıkarmak.