kurşun kadar ağır
Adjective
ağır tazminata hükmetmek
Verb
büyük handikapa karşı mücadele etmek
Verb
kasvet çökmek, canı sıkılmak.
I had nothing to do and time was hanging heavy on my hands.
ağır.
a heavy load. The box is too heavy for me.
as heavy as lead: kurşun gibi ağır.
Adjective
fazla, olağandan çok, zengin, bol, bereketli.
a heavy snowfall. a heavy vote. heavy crop:
zengin ürün.
heavy meal: bol yemek.
Adjective
kabarmış, dalgalı.
a heavy sea.
Adjective
sakil, ağır/iri cüsseli/yapılı, büyüklüğüne göre ağır.
a heavy person.
Adjective
ağır, özgül ağırlığı yüksek.
a heavy metal.
Adjective
şiddetli, kuvvetli, ağır.
a heavy blow.
a heavy fire: şiddetli top ateşi.
heavy punishment.
Adjective
derin.
a heavy thinker. a heavy silence.
be a heavy sleeper: uykusu derin/ağır olmak.
Adjective
(a) ağır (silah).
heavy weapons. heavy tank/machine gun. (b) ağır silahlarla donatılmış.
heavy cavalry.
Adjective, Military
dayanılmaz, ağır, tahammülü güç, zor, yorucu.
heavy taxes. a heavy task. heavy labor. a heavy sorrow.
I've had a heavy day: Yorucu bir gün geçirdim.
Adjective
aşırı, müfrit, haddinden fazla.
a heavy drinker/smoker.
a heavy slope: dik yokuş.
Adjective
kaba, kalın, iri yarı, zarafetsiz, incelikten yoksun.
heavy lines. heavy features.
Adjective
yüklü, dolu.
Words heavy with meaning. A tree heavy with fruit.
Adjective
üzgün, sıkıntılı, kederli, kasvetli, üzücü.
Have a heavy heart: Kederli olmak.
a heavy day:
(a) sıkıntılı bir gün, (b) çok çalışılan (yüklü) bir gün.
heavy -browed: abus, asık suratlı.
heavy news: üzücü haber.
Adjective
sıkıcı, usandırıcı, cansız, hareketsiz.
a heavy prose style. Time hangs heavy on his hands:
İşsizlikten canı sıkılıyor.
heavy reading.
Adjective
kaba, hantal, kullanışsız, beceriksiz.
a heavy gait. a heavy hand.
a heavy step: kaba ayak sesi.
Adjective
(gök, hava) kapalı, bulutlu.
a heavy sky.
Adjective
(hamur işi) iyice kabarmamış, hamur, tıkız.
heavy bread/doughnuts.
Adjective
(yemek) ağır, hazmı güç, yağlı.
heavy fruitcake.
Adjective
gebe, hamile, doğumu yakın.
heavy with a child = heavy with young: gebe.
Adjective
(taşıt) çok yük taşıyabilen, ağır, büyük.
a heavy truck.
Adjective
(sanayi) ağır, (çelik, kömür vb. gibi) ham madde sağlayan.
heavy industry.
Adjective
ağır (yerdeş/izotop): atom ağırlığı normalden fazla olan yerdeş içeren.
heavy water. heavy hydrogen.
Adjective, Chemistry
çok iyi, mükemmel.
Adjective
ciddî, önemli.
a teacher who is heavy on his pupils. a heavy responsibility.
Adjective
(koku) ağır, boğucu, bunaltıcı.
a heavy odor.
Adjective
(göz) uykulu, yorgun, ağırlaşmış.
heavy eyes.
heavy -eyed: (uykusuzluktan) gözleri çakmak çakmak.
Adjective
(borsa) faal (alışveriş).
Adjective
(trafik) sıkışık, yavaş ilerleyen.
heavy traffic.
Adjective
belalı, netameli.
It's a heavy scene, man; let's leave.
Adjective
(a) kötü karakter.
Iago is the heavy of Othello. (b) bu rolü oynayan artist.
Noun, Theatre
ağırsıklet boksör/güreşçi vb.
Noun
ağır top, uzun menzilli top: 155 mm ve daha büyük çaplı top. light artillery, medium artillery
Noun
menkul kıymetler piyasasında nispeten daha yüksek fiyatlı hisse senetleri
Noun
boks torbası
Noun, Boxing
alkol içeriği yüksek olan bira
ağır bombardıman uçağı.
Noun
ağır kimya maddeleri
Noun
iş makinesi
Noun, Construction
(tam yağlı) kaymak/krema.
Noun
ağır kruvazör: 200 mm'lik topla mücehhez zırhlı harp gemisi. light cruiser
Noun
birçok şeylerle uğraşan bayi
büyük çapta ödemeler
Noun
ayyaş, çok içki içen.
Noun
iş makinesi
Noun, Construction
(borsa) hisse fiyatlarında büyük düşüş
ağır çatışma
Noun, Military
ağır para cezası
Noun, Law
ağır vasıta
Noun, Transport
ağır hidrojen, döteryum.
Noun
ağır hapis cezası
Noun, Criminal Law
ağır sanayi hisse senetleri
Noun
ağır yük vinci (geminin kendi araçlarıyla kaldırılamayacak kadar ağır olan ve özel vinç gerektiren yük
borsada fiyatların düştüğü ve alıcıların ağır davrandığı durum
borsa da fiyatların düştüğü ve alıcıların ağır davrandığı durum
(borsa) borsada fiyatların düştüğü ve alıcıların ağır davrandığı durum
ağır metal
Noun, Environment-Ecology
sevişme, oynaşma, cinsel birleşme yapmadan aşk oyunu oynama.
Noun
oya katılma oranının yüksekliği
çok miktarda alışveriş yapma
(Br) demiryolu hisse senetleri
Noun
sıkı yaptırım
Noun, Politics-Intl. Relations
ağır yük kamyonu piyasası
bir ürünü ortalamanın üstünde miktarlarda satın alan müşteriler ya da tüketiciler
Noun
televizyonu sürekli izleyen kişi
ağır su, döteryum oksit: D2O. 25°C'de özgül ağırlığı: 1.1056 gr./cm3.
Noun
büyük masraflara mal olmak
Verb
ağır baskı altında kalmak
Verb
ağır sorumluluk yüklenmek
Verb
çok miktarda alışveriş yapma
(menkul değerler) aşırı değerli
(ekonomi) aşırı kapitalize