fit

  1. Adjective, Biology uygun (Kaynak: Evrim Çalışkanları)
  2. Adjective, Biology dinç (Kaynak: Evrim Çalışkanları)
  3. Adjective, Biology seçilim değeri yüksek (Kaynak: Evrim Çalışkanları)
  4. Adjective uygun, münasip, muvafık, elverişli, yarar, yarayışlı.
    fit to eat/drink: yenilir/içilir.
    Is
    it fit to eat?
    fit for nothing: hiçbir işe yaramaz.
    This movie is not fit for children.
  5. Adjective yakışır, yaraşır.
    fit behavior. a dress fit for a queen.
  6. Adjective yetenekli, yeterli, yetkili, ehil, muktedir.
    to be fit for a job: işin ehli olmak, bir işe yetenekli/muktedir
    olmak.
    He is not fit for the post: Bu mevki için yetenekli değildir.
    She's not a fit person to be in charge of small children.
  7. Adjective değer, lâyık, müstahak.
    A dish (meal) fit for a king: Krallara lâyık bir yemek.
  8. Adjective hazır, âmâde.
    Crops fit for gathering. Ground fit for planting.
    He is not fit to be seen:
    (a) âlem içine çıkamaz, (b) çok hastadır, görülemez.
    to be fit for duty: (a) (hastalıktan sonra) çalışabilecek durumda olmak, (b) (askerlikte) göreve hazır olmak.
  9. Adjective zinde, sağlıklı, idmanlı, gürbüz, sıhhati iyi.
    I'm not feeling very fit this morning. He runs 5 km
    every morning, that's why he's so fit.
  10. Verb uy(dur)mak, uygun olmak, uygun hale getirmek, yakış(tır)mak.
    The dress fits her well/perfectly. The
    key doesn't fit the lock.
    It fits like a glove: Tıpatıp/tam uydu/yakıştı.
    to fit the action to the word: özü sözüne uymak.
  11. Verb münasip/muvafık olmak, uygun gelmek, bağdaşmak.
    fit together = fit in: birbirine uymak, birbiriyle
    bağdaşmak.
    His plan doesn't fit mine: Onun planı benimliyle bağdaşmıyor.
  12. Verb hazırlamak.
    fit someone for a career: birini bir mesleğe hazırlamak.
    They are receiving preliminary
    training to fit them for the expedition.
  13. Verb (araya) sıkıştırmak, yerleştirmek.
    to fit another appointment into a busy schedule. Can you fit another
    book in?
    I'll fit it in somehow: Herhalde (araya) sıkıştırmaya çalışırım.
  14. Verb sığmak.
    This dictionary won't fit in the shelf.
  15. Verb takmak, donatmak, teçhiz etmek.
    The car is fitted with radial tires. We have fited our house up with
    all modern conveniences.
  16. Verb dikkatle yerleştirmek/üzerine koymak, ayarlamak.
    He fited the picture into the frame.
  17. Noun uyma, uygunluk, uygun gelme, yakışma, münasip olma.
    a perfect fit. the fit of a coat.
  18. Noun uyan/yakışan şey.
    The coat is a good/poor fit: palto iyi yakışıyor/yakışmıyor.
  19. Noun prova etme, uydurma, ayarlama, yakıştırma.
  20. Noun tutarak, tutarık, tutarga, sar'a, hastalık nöbeti.
    a fainting fit: bayılma, baygınlık nöbeti.

    have a fit: (a) sar'ası tutmak, (b)
    argo delirmek, deli olmak.
    fall into a fit: sar'ası tutmak.
    frighten someone into fits: birinin ödünü koparmak.
  21. Noun galeyan, tufan, (hiddet vb.'den) köpürme.
    a fit of laughter: kahkaha tufanı.
    be in fits of
    laughter: gülmekten katılmak.
    She kept them in fits of laughter with her jokes: Şakalariyle onları gülmekten katılttı.
    fit of anger: hiddet galeyanı.
    In a fit of anger he hit his friend.
  22. Noun (duygusal) taşkınlık, feveran, (ânî) gayret.
    In a fit of efficiency he answered all his mail in an
    hour.
    a fit of industry: aşırı gayret/çalışkanlık.
  23. Noun şarkı, balad, hikâye.
  24. Noun şarkı veya baladın bir parçası.
  25. Noun ayak, adım.
kendini yeni işine ayarlamak Verb
kendini çevresine uydurmak Verb
programına bir şey sığdırmak Verb
işini yapmaya ehil
askerliğe elverişli değil Adjective, Military
sıkı geçme.
sıtma nöbeti, titreme.
formda olmak Verb
sağlam bulunmak Verb
uygun Information Technology
metni belli bir boşluğa sığdırmak Verb
: Hiçbir şey yoktan var olmaz.
baygınlık
sarası tutmak Verb
ateşli havale Noun, Medicine
havale Noun, Medicine
ateşli nöbet Noun, Medicine
febril konvülziyon Noun, Medicine
formda ve hazır
formunun zirvesinde
yüreğini hoplatmak Verb
pazar araştırmasında
kuramsal bir model ile analiz sonrası gerçek veriler arasındaki uygunluk derecesi
nöbet tutmak Verb
babalanmak Verb
sarası tutmak Verb
sıkı çektirme geçme
zindeliğini korumak, sıhhati iyi olmak.
To exercice daily to keep fit.
düzenli idman yapma
akıl sağlığı yerinde Noun, Law
mümeyyiz Noun, Law
temyiz kudretine sahip Noun, Law
temyiz gücüne sahip Noun, Law
aklı başında Noun, Law
idmansız
gözü tutmamak
uygun bulmak Verb
uygun görmek Verb
kömür ocağı işletmek Verb
kilide uymak Verb
dükkânı tefriş etmek Verb
lastiği takmak Verb
fabrikayı donatmak Verb
teçhiz etmek Verb
formunda olma
krallara layık
teslim edilebilir
faal hizmette çalıştırılabilir
görev yapabilecek durumda
iskâna elverişli
oturulabilir
hiçbir işe yaramaz
ehliyetli
baskıya gidebilir
hizmete (askerliğe) yarar
hizmete yarar Military
hizmet görebilir
taşınabilir
işe yatkın
işe uygun
işe elverişli
çalışabilir (sağlam
uyuşmak, anlaşmak, kaynaşmak.
He doesn't fit in with another group.
uymak Verb
aykırı düşmemek Verb
oturmak Verb
sığmak Verb
bavula girmek Verb
çatışmak Verb
birşeye tam gelmek Verb
birşeye uygun olmak Verb
birşeyin içinde olmak Verb
birşeye uymak Verb
birşeyde kabul görmek Verb
birşeye kabul edilmek Verb
birşeye oturmak Verb
birşeye sığmak Verb
birşeyin parçası olmak Verb
işe uymak Verb
biçilmiş kaftan olmak Verb
tıpatıp gelmek Verb
bollaşmak Verb
(elbise) prova etmek.
araba lastiği takmak Verb
donatmak Verb
donatma
teçhiz etmek Verb
bir dükkânı teftiş etmek Verb
birinin ihtiyaçlarını karşılamak Verb
birşeyin ihtiyaçlarını karşılamak Verb
birşeyi donatmak Verb
birşeyi döşemek Verb
ihtiyacını temin etmek, teçhiz etmek, donatmak, giydirip kuşatmak.
çakışmak Verb
birine birşeyi denetmek Verb
birinin birşeyi denemesini sağlamak Verb
birine birşeyi prova ettirmek Verb
birini birşeye uygun kılmak Verb
birinin birşeye uygun olmasını sağlamak Verb
birinin birşeye uymasını sağlamak Verb
birini birşey için uygun hale getirmek Verb
birinin birşeyi denemesini sağlamak Verb
birine birşeyi denetmek Verb
birine birşeyi prova ettirmek Verb
birşeyi kurmak Verb
birşeyi birleştirmek Verb
birşeyi monte etmek Verb
ara parça
aranan özelliklere sahip olmak Verb
kriterlere uygun olmak Verb
uygun olmak Verb
istenen özelliklere sahip olmak Verb
koşulları yerine getirmek Verb
… derecede, raddesinde, -cesine/-casına.
fit to burst: çatlayacak derecede, çatlarcasına, katılırcasına.

They were laughing fit to burst: Katılırcasına gülüyorlardı.
She was crying fit to break one's heart: Ağlayışı insanın içini parçalıyordu.
fit to drop: nerede ise yıkılacak/düşüp bayılacak, yere yıkılacak derecede.
We worked till we were fit to drop: Çalışmaktan ayakta duracak halimiz kalmadı.
I feel fit to drop: Ayakta duracak halim yok/Nerede ise düşüp bayılacağım.
layık
(a) çok kızmış, sinirli, (b) sabırsız, patlayacak halde, yerinde duramaz (halde).
silah taşıyabilir
içilebilir
araba kullanabilir
düşecek kadar yorgun
yenebilir
yaşayabilir
sayfaya sığdır Information Technology
yolculuk edebilir
uymak Verb
birleştirmek Verb
uyumlu olmak Verb
birbirine takmak Verb
bir araya getirmek Verb
birbirine geçirmek Verb
monte etmek Verb
birbirine uymak Verb
iki şeyi birbirine takmak/uydurmak.
altına girmek Verb
uymak Verb
altına sığmak Verb
yerleştirmek Verb
donatmak Verb
düzmek Verb
(Br) gezici sahne
tefriş etmek Verb
gezici tiyatro topluluğu
suçu birinin üzerine yıkmak Verb
suçu birinin üzerine atmak Verb
birini suçlu gibi göstermek Verb
uyumlu olmak Verb
uymak Verb
korniş takmak Verb
camlamak Verb
bir şeye ehil olmak Verb
hiçbir işe yaramaz olmak Verb
uygun ve yerinde bulmak Verb
çok gösterişli giyinmiş
kabul edilebilir nitelikte mallar Noun
… damarı tutmak, … (yapacağı) gelmek/tutmak.
have a fit of laughter: gülmesi tutmak.
He had
a fit of idleness: Tembellik damarı tuttu.
He vill have a fit when he knows: Bunu duyarsa adama inme iner.
eğreti durmak Verb
trafiğe elverişli yol
rıza gösterdiği bir davranıştan ötürü zarar gören bir kişi şikâyet edemez
(Lat) razı olan kişi yara almaz
  1. Noun foot
  2. Noun feet
  3. Noun ft
to be content with Verb
to be quits Verb
to agree to (the offer or outcome Verb
to be upside down with Verb
to incite someone against another Verb

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. İngiliz uzunluk ölçüsü birimi
  2. Birini başkasına ... yapılan hareket
  3. Karşılıklı kabul ... olma, ödeşme