[labor]

işçilik giderleri Noun
tarımsal emek verimliliği
ucuz emek
çocuk çalıştırılması: yasaların izin verdiği yaştan küçük çocukların işçi olarak kullanılması Noun
çocuk emeği Noun, Law
çocuk işçiliği Noun, Law
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Noun, Organizations
vasıfsız işçilik
Türkiye Komünist Emek Partisi Proper Name, Political Parties
Çalışma Bakanlığı. Noun
iş bölümü
emeğin verimliliği Noun
işgücü piyasasına girmek Verb
angarya Noun
cebri çalıştırma
emeğin serbest dolaşımı
kürek cezası, mahkûmlara zorla yaptırılan iş. Noun
bir şeyde işçilik payı az olmak Verb
endirekt işçilik giderleri Noun
dolaylı işçilik giderleri Noun
uluslararası iş bölümü Noun, Economics
uluslararası çalışma örgütü
Milletlerarası İşçi Örgütü: dünyada çalışma koşullarını düzeltmek amaciyle Birleşmiş Milletlerce kurulmuş bir örgüt.
çalışma, iş, emek, sây, gayret.
Minister/Ministry of labor = labour = Secretary/Department of labor
= labour
ABD Çalışma Bakanı/Bakanlığı.
zahmet, meşakkat, sıkıntı, zorluk.
iş gücü, işçiler, işçi sınıfı.
labor = labour market: işçi piyasası.
labor = labour shortage:
işçi kıtlığı.
labor = labour party: işçi partisi.
görev, yapılması gereken iş.
the 12 labor = labours of Hercules.
(a) doğum sancısı, doğumda rahimin kasılması.
labor = labour pains. (b) bu sancıların aralık ve süresi. Medicine
çalkantı, fırtınada geminin şiddetle çalkalanması. Maritime Traffic
çalışmak, iş yapmak.
He labor = laboured all day in the mill.
labor = labour under: sıkıntı/zahmet çekmek, sıkıntıya katlanmak. to labor = labour under difficulties:
güçlüklere göğüs germek.
doğurmaya çalışmak, doğum sancısı çekmek.
(gemi) çalkalanmak, sallanmak, yalpa yapmak.
The ship labor = laboured in the high waves.
ayrıntılarına girmek, teferruata dalmak/boğulmak, ayrıntılar/teferruat üzeride durmak.
I will not
labor = labour the point: İşin ayrıntılarına girmeyeceğim.
The speaker labor = laboured the point so much that we lost interest.
yormak. sıkıntı/eziyet vermek, yük olmak.
güçlükle ilerlemek/yürümek.
The lame man labor = laboured past. A fat man labor = labouring up the stairs.
toprağı sürmek/işlemek/ekmek, tarım yapmak.
iş+, işçi+, çalışma+, işçilerle/çalışma ile ilgili.
labor = labour negotiations.
labor = labour
reform: çalışma reformu.
… için uğraşmak, çabalamak, emek/gayret sarfetmek, emek vermek, emekle meydana getirmek.
to labor
= labour for peace/in the cause of peace: barış için çabalamak.
labor = labour for the happiness of mankind: insanlığın mutluluğu için uğraşmak.
çalışarak, uğraşarak, gayret sarfederek, emek vererek, zahmetle, sıkıntı ile, güçlükle.
Noun, Economics
jüriyi etkilemek Verb
bir nokta üzerinde gereğinden fazla durmak Verb
toplu sözleşme Noun, Law
işçi tahsisatı Noun
bir iddia üzerinde gereğinden fazla durmak Verb
emek ve sermaye Noun
işveren-işçi anlaşmazlıklarına yönelik tahkim Noun
çalışma düzenlemeleri Noun
sendika bankası Noun
işçi komandoları Noun
amele taburu Noun, Politics-Intl. Relations
iş boykotu Noun
maaş bütçesi Noun
mecburî iş kampı, tutukluların zorla çalıştırıldıkları cezaevi. Noun
seyyar tarım işçileri kampı. Noun
iş davası Noun
işçilik masrafları Noun
işçi çevreleri Noun
işçi yüksek okulu
ceza sömürgesi Noun
sendika komitesi Noun
iş sözleşmesi Noun, Law
işçinin kazançtan pay alması Noun
işçilik maliyeti Noun
işçilik giderleri Noun, Accounting
işçilik maliyeti endeksi Noun
işçilik maliyeti oranı Noun
işçilik maliyeti trendi
işçilik maliyetinin seyri Noun
iş konseyi Noun
iş uyuşmazlıklarının mahkemesi
iş mahkemesi Noun, Law
İşçi günü, Çalışma bayramı: Eylül ayının ilk Pazartesi (resmî tatil). Labour Day Noun
işgücü talebi Noun
işçi talebi Noun, Economics
Çalışma Bakanlığı Noun
makineleşme Noun
işçi-işveren uyuşmazlığı Noun, Management
işçi-işveren ihtilafı Noun
iş uyuşmazlığı
işçi-işveren anlaşmazlıkları Noun
işçi-işveren sorunları Noun
çalışma ekonomisi Noun, Economics
işçilik verimi Noun, Economics
istihdam maliyeti Noun
işçi maaş tahmini Noun
iş ve işçi bulma kurumu Noun
beden çalışması Noun
... üzerinde gereğinden fazla durmak Verb
işgücü Noun
aşırı işgücü talebi Noun
gerekli ehliyet derecesi Noun
işçi yığılması Noun, Economics
işçi maaşı kalemi Noun, Accounting
iş davalarına bakma yetkisi Noun, Law
iş kanunu Noun
iş hukuku Noun, Law
İş Kanunu Proper Name, Law
iş kanununa karşı gelen
sendika yöneticisi Noun
iş mevzuatı Noun
işçi partisi çoğunluğu Noun, Politics-Intl. Relations
personel politikası Noun, Management
emek piyasası
akaçlama havzası Noun
işgücü piyasası politikası Noun
çalışma malzemesi Noun
işçi partisi milletvekili Noun
işçi hareketi, örgütlenmiş işçiler, bunların program ve politikaları. Noun
işgücü gereksinimi Noun
severek/seve seve yapılan iş, çıkar karşılığı değil zevk için (gönüllü) yapılan iş. Noun
çalışmakla her amaca ulaşılır (Oklahoma'nın simgesözü).
sendika Noun
işçi örgütü
işçi kuruluşu
işçi teşkilatı Noun
doğum sancıları/ağrıları. Noun
işçi partisi Noun, Politics-Intl. Relations
işgücü verimi Noun, Economics
işgücü randımanı Noun
işçi çalma
iş piyasası politikası Noun
işçi politikası Noun
personel politikası Noun
sendika politikası Noun
işgücü rezervi Noun
sendika basını Noun
işçi sorunları Noun
işgücü verimliliği Noun
işçi sorunu Noun
işçi saat ücreti Noun
işçi maaşları Noun
işçi alma
sendika reformu Noun
işçi ve işveren ilişkileri, iş münasebetleri. Noun
sendika araştırma kurumu Noun
işgücü yedeği Noun, Economics
işgücü tasarrufu Noun
işgücü eksikliği Noun, Economics
işgücünden ayrılma Noun
işçi mahallesi Noun
vardiya
işgücü kıtlığı Noun, Economics
iş piyasasının durumu Noun
işverenin casusu Noun
işgücü istatistikleri Noun, Management
işçi grevi Noun
işgücü arzı Noun
emek arzı
işçilerin desteği Noun
emek değer teorisi
emek-değer teorisi Noun, Economics
saat ücreti makbuzu Noun
işçi-işveren sorunları Noun
emek devir oranı
çalıştırılan işçi cirosu Noun
bir yük altında ezilmek Verb
sürekli endişe içinde olmak Verb
bir hayale kapılmak Verb
yanlış anlamak Verb
kendini mağdur hissetmek Verb
çok zor koşullar altında çalışmak Noun
işçi birliği, sendika. Noun
sendika üyeliği Noun
sendika memuru Noun
işçi-işveren arasında huzursuzluk Noun
işçi eylemleri Noun, Management
tepeye zorla tırmanmak Verb
işçi ayaklanması Noun
işçilerin oyları Noun
işçilerin refahı Noun
emek/sermaye oranı
amelelik, ağır iş(çilik), el ile yapılan iş.
Çalışma Bakanlığı Noun
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Proper Name, Organizations
örgütlenmiş işçiler, birlik/sendika kurmuş işçiler. Noun
parça ve işçilik Noun, Automobiles
potansiyel işgücü Noun
zorla çalıştırma yasağı Noun, Employment
işgücünü yeniden düzenlemek Verb
işgücünü azaltmak Verb
çalışma hakkı Noun
vasıflı işgücü
(a) esir/mahpus işçiler, zorla çalıştırılan işçiler, (b) esir işi, zorla yaptırılan iş.
standart işçilik maliyeti Noun
standart işçilik ücretli Noun
standart iş süresi Noun
eğilerek yapılan iş (yerden meyve/sebze toplamak gibi).
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (tisk)
adil olmayan çalışma uygulamaları Noun
(a) kaba iş, ince hüner istemeyen iş, (b) kaba işçiler, kaba işte çalışanlar.