davalının kefaletle tahliye edilebileceği hafif suç
suç teşkil edebilecek hareket
Noun
medeni kanuna karşı gelme
işlenmesine devam edilen suç
tekrar tekrar ika edilince teşekkül eden suç (yasak bir maddenin satışı ile iştigal etme fiilinde olduğu gibi
gümrük kanunlarını ihlal suçu
s bir suçun unsurları
Noun
Aklama Suçu İnceleme Grubu
Noun, Organizations
suçu oluşturan unsurlar
Noun
bir suçun ağırlık derecesi
atılı suç, müsnet suç
Noun, Criminal Law
yeni bir suç işlenmesi halinde
suça tahrik , teşebbüs veya suikast gibi sonuçsuz kalsa da işlenen suçlar
bir suçlama jürisi huzurunda görülmesi gereken suç
tek bir fiil ile meydana gelen suç
suç işlemek niyetiyle dolaşmak
Verb
evlilik müessesine karşı işlenen suç
evlilikte sadakat borcunun ihlali suçu
karapara aklama suçu
Noun, Criminal Law
suçun niteliği
Noun, Criminal Law
aynı suçtan ikinci kez yargılanamamak
kusur, kabahat, (yasa vb. yi) ihlâl, -e riayetsizlik, -e aykırılık.
commit an offense = offence: kusur/kabahat işlemek.
Noun
suç.
political offense = offence: siyasî suç.
For what offense = offence was he arrested?
Noun
cürüm, cünha.
a first offense = offence: (bir kimsenin işlediği) ilk cürüm/suç.
Noun
nahoş/iğrenç/tiksindirici şey.
an offense = offence to his ear: kulağına hoş gelmeyen şey.
Noun
incitme, gücendirme, (hatır/kalp) kırma.
He tried not to cause offense = offence.
Noun
alınma, gücenme, incinme, rencide olma, güceniklik, dargınlık, kırgınlık, iğbirar.
to give offense = offence: gücendirmek, darıltmak.
to take offense = offence: gücenmek, darılmak.
He takes offense = offence at the slightest criticism.
Noun
taarruz, tecavüz, hücum, saldırı.
weapons of offense = offence: saldırı silahları.
The army proved weak in offense = offence: Ordu taarruz bakımından zayıf olduğunu gösterdi.
Noun
saldırgan, mütecaviz, taarruz/hücum eden (ordu, takım vb.).
Noun
yara, bere, zarar, ziyan, incinme, incik.
Noun
bir şahsa karşı işlenen suç
edep ve ahlak kaidelerini ihlal suçu
görgü kurallarını ihlal suçu
milli güvenliğe karşı işlenen suç
Noun, Criminal Law
Kimsenin hatırı kalmasın/kırılmasın.
No offense = offence was intended: Maksat hatır kırmak değildi.
No offense = offence: Gücenmeyiniz, hatırınız kalmasın.
affedilmez affolunmaz hata
adi suç
Noun, Criminal Law
birinin suçunu affetmek
Verb
birinin suçunu affetmek
Verb
bir suç işlemede katkısı olmak
Verb
para cezasına çarptırılacak suç
(US) hapislik suç mektubu
ceza tehdidi ile sonuçlanan suç
polisin emirlerini dinlememek suçu
öncül suç
Noun, Criminal Law
kanunun yasak ettiği fiil
bir suçun cezasını çekmek
Verb
bir suçu polise bildirmek
Verb
(US) ikinci kez işlenen suç
ikinci sarı karttan kırmızı kart göstermek
Verb, Football
zincirleme suç
Noun, Criminal Law
hakaret olarak kabul etmek
Verb
en ufak bir şeyden nem kapmak
Verb
(US) vergi kaçakçılığı suçu
isteyerek yapılmayan ama doğurduğu zararın ödenmesini gerektiren suç
doğaya karşı olan suçlar (hayvanlarla ya da eşcinseller arasında cinsel ilişki