[old]

pinpon (argo)
ihtiyar
… yaşında.
How old are you? Kaç yaşındasın(ız)?
I am 36 years old: 36 yaşındayım.
a
man of 40 years old: 40 yaşında bir adam.
… months old: … aylık.
a child six moths old: 6 aylık bir çocuk.
eski göz ağrısı
eskisi gibi
çok eskiden beri
eskileşmek Verb
eskime
eski bağları koparmak Verb
eski fiyattan hesaplamak Verb
(deniz sigortası) hasara uğrayan eski parça yerine konulan yeni parça için yapılan indirim
eskime indirimi
eski âdetlerden uzaklaşmak Verb
yaşlılık amortismanı
eski arkadaşları bırakmak Verb
ellilik
maskara.
Look at that funny old dog! Şu köpeğin maskaralığına bak.
ihtiyarlamak Verb
kocamak Verb
yaşlanmak Verb
ihtiyarlamak Verb
kartlaşmak Verb
yaşlanma
kocama
Kaç yaşındasın?
eski dostları aramak Verb
eski kayıtları araştırmak Verb
kaşarlanmış hilekâr
dokuz yaşlı adam (ABD Yüksek Mahkemesi'nin dokuz yargıcı
doksanlık
(a) (çok eski), uzak geçmişteki/mazideki.
Days of old . Mighty men of old .
the heroes of old:
eski kahramanlar. (b)
az kul. uzun süre, çok eskiden beri, uzun zamandan beri.
I know him of old: Onu çok eskiden beri tanırım.
old
yaşlı, ihtiyar.
an old man/woman/horse.
grow old: yaşlanmak, ihtiyarlamak.
old woman: kocakarı.
old
eski, tarihî.
old age: eski çağ.
old writings. old traditions. an old friend.
old
yaşlanmış, ihtiyarlamış, çökmüş, yıpranmış.
Worry had made him old: Üzüntü onu ihtiyarlattı/çöktürdü.

He looked old at thirty.
old
(ifadeye kuvvet vermek için kullanılır):
Come any old time: Ne zaman istersen gel.
any old
thing: herhangi bir şey, ne olursa olsun.
I can use any old thing: Ne olursa olsun, işime yarar.
old
mahut, malûm, bilinen.
the same old excuse: hep aynı/mahut mazeret.
same old story: malûm/hep
aynı hikâye.
That's an old trick: O oyunu/hileyi herkes bilir.
old
geçmiş, maziye karışmış.
the good old days/good old times: eski günler/demler, geçmiş hoş zamanlar.
old
köhne, eski(miş), modası geçmiş, artık kullanılmayan.
an old suit of clothes. This typewriter is an old model.
old
sabık, eski, evvelki.
He got his old job back. His old student.
old
çok eski, tarihe karışmış.
old
ilkel, iptidaî, gelişmenin başlangıcındaki.
old French.
old
emektar, tecrübeli, güngörmüş.
an old trooper speaking of the last war.
old
(renk) solmuş, soluk.
old rose: soluk pembe.
old
aşınmış, yıpranmış.
old
geçkin, aşınmış.
old walley: geçkin koyak. Geography
old
olgun, tecrübeli, ağırbaşlı, pişkin, meleke sahibi, makul, temkinli, aklı başında.
an old hand:
eski kurt, tecrübeli kimse.
an old hand at politics.
old
sevgi, yakınlık, dostluk bildirir: sevgili (dost), candan (arkadaş).
Good old Bob: Sevgili dostum
Bob.
old buddy of mine: Candan arkadaşım. Bazen da aşağılama, kötüleme anlamı katar:
That dirty old thing: Şu pis mendebur şey.
old
çok, harika, eşsiz.
We had a high old time at the party: Ziyafette çok güzel vakit geçirdik/çok eğlendik.
old
(çoğul anlamda) yaşlılar, ihtiyarlar, yaşlı/ihtiyar kimseler.
Care for the old. It will appeal to old and young. Noun
old
… yaşında olan.
a class for six-year-olds: 6 yaşında olanlara özgü sınıf.
a 3-year old: 3 yaşında (çocuk). Noun
günahtan kurtulmamış insan. Noun
yaşlılık, ihtiyarlık.
old age pension: yaşlılık aylığı.
old age pensioner: yaşlı emekli. Noun
ihtiyarlık sigortası Noun
(Br) yaşlılık sigortası Noun
(Br) yaşlılık emeklilik kanunu
emeklilik fonu
yaşlılık emeklilik sigortası Noun
kakavan
büyük lü küçüklü
yaşlısı genci
müzmin bekâr
Londra ağır ceza makhemesi.
Londra Ağır Ceza Mahkemesi. Noun
davranışları amirane kadın
hemşeri(m), arkadaş(ım).
I say, old bean: Hey, arkadaş!
Look at me, old bean: Bana bak, hemşerim.
polis memuru
polis
deneyimli kişi
eski arkadaş, okul arkadaşı.
dinç ihtiyar, yaşlı fakat canlı ve neşeli kişi. Noun
eski öğrenci, özellikle ilkokul öğrencisi. Noun
old chap Noun
(samimî bir arkadaşa hitapta kullanılır) kardeşim, arkadaşım, sevgili dostum, azizim. Noun
çoğunlukla aynı okulda okumuş eski öğrencilerin kurdukları toplumsal ve iş ilişkileri dayanışması örgütü
balkabağı
danabaş
eski asker
(samimî bir arkadaşa hitapta kullanılır) kardeşim, arkadaşım, sevgili dostum, azizim. Noun
Çin'de yıllarca yaşamış batılı gazeteciler ya da diplomatlar Noun
eski okul arkadaşı
eski giysi
antika moruk
özyurt, anayurt, göçmenin eski vatanı. Noun
eski taşıt aracı
âciz kimse
eski arkadaş
eski alışkanlıklar Noun
eski borç
eski numara
eski giysi
siyah renkte kalın matbaa harfi
eski aile
viski, su ve şekerle hazırlanıp limon/portakal dilimi ve kirazla süslenen kokteyl. Noun
birader
kurnaz tilki
eski firma
eski bir aşk
eski sevgili
eski kafalı/mutaassıp kimse, eski fikir/inanış/töre ve âdetlere son derece bağlı kişi. Noun
eski kafalı/mutaassıp kimse, eski fikir/inanış/töre ve âdetlere son derece bağlı kişi. Noun
ihtiyar kız
bir toplumun
örgütün yaşlı ve tutucu üyeleri Noun
(a) hanım, (arkadaşça konuşurken kullanılır), (b) bir okulun eski kız öğrencisi.
ABD bayrağı.
moruk, gençlerin sevmediği/gençlere kötü davranan ihtiyar adam. Noun
çapkın ihtiyar, şehvet düşkünü yaşlı adam. Noun
eski altın Adjective
dedikodu
bir partinin tutucu üyesi. Noun
tutucu/muhafazakâr kimse. Noun
tutuculuk, muhafazakârlık.
bilgili/tecrübeli/güngörmüş kimse. Noun
şeytan, iblis. Noun
eski kafalı, eski moda.
eski, külüstür, eski moda, modası geçmiş, pejmürde, fersude, eskimiş, yıpranmış.
yönetici memur
kahraman
hurda demir.
eski iplik Adjective
anne, bir kimsenin kendi annesi. Noun
eş, karı, zevce, bir kimsenin kendi eşi. Noun
eski lavanta Adjective
ihtiyar kız, evlenmemiş yaşlı hanım. Noun
titiz, hırçın, huysuz, geçimsiz kimse. Noun
bir nevi iskambil oyunu, bu oyunda kaybeden kimse. Noun
(şaka olarak) artıkçı: sofrada en son kalan yemeği alan kimse. Noun
moruk (argo)
baba, bir kimsenin kendi babası. Noun
eş, koca, bir kadının kendi kocası. Noun
patron, âmir, müdür, kaptan, komutan. Noun
southernwood. Noun
(sevgi/muhabbet ifade eder) aziz, sevgili, canım, -ciğim. Noun
eski üstat, özellikle 15-18'inci yüzyılda yetişen ünlü sanatçı. Noun
eski ünlü sanatçıların yaptığı tablo/resim. Noun
eski para (sermaye
küçülen ay
ün yapmış ad
nick ile ayni anlama gelir. şeytan.
şeytan. Noun
sabıkalı
eski suçlu
ihtiyar
bitpazarı eşyası Noun
eski okul arkadaşı
arşiv
eski devir
eski gül Adjective
tecrübeli denizci. Noun
töreseverler, an'aneperestler, tutucular, muhafazakârlar, eski töre ve âdetlere sıkı sıkıya bağlı kimseler. Noun
şeytan.
şeytan. Old Nick Noun
eski asker
deneyimli ve bilgili adam
deneyimli kişi
stager (1). Noun
fiyatları indirilmiş hisse senet dileri Noun
sürümsüz mal
fiyatları indirilmiş hisse senetleri Noun
eski biçim matbaa harfleri. Noun, Printing
Rumî takvime göre ölçülen zaman. New Style Noun
deneyimli kişi
çoğunlukla asker olan deneymli kişi
(Kitabı Mukaddeste) Eski Ahit. Noun
Tevrat. Noun
eski moda adam
deneyimli usta
kıdemli kimse
görevde vb deneyimli kişi
meslekte
kocakarı masalı Noun
safsata Noun
kocakarı (kaba)
nine
fazla meraklı
(erkek) yaşlı kadın gibi
anne
kişinin karısı
Eski Dünya: Avrupa, Asya ve Afrika. Noun
Eski Dünya Noun, Anthropology
geçen yıl
hasta numarası yapmak Verb
son derece iyi/kötü.
Have a rare old time at the party.
eski düzeyine gelmek Verb
yaşlılara yardım
eski bir âdeti alıkoymak Verb
altmışlık
günlük
özlem duyulan eski güzel günler Noun
bildiği topraklarda yolculuk etmek Verb
yaşlılığın zayıflığı
eskileşmek Verb
dünya kadar yaşlı
genç yaşlı (pazarlamacıların dilinde , 55-75 yaşları arasındaki tüketiciler grubu