birine karşı sevgi/muhabbet beslemek.
gazlı alkolsüz içecek
Food-Kitchen
.: birini zayıf tarafından yakalamak.
birine karşı zaafı olmak
Verb
Alkolsüz içeceklerin imalatı; maden sularının ve diğer şişelenmiş suların üretimi (NACE kodu: 11.07)
Noun, Trades-Professions
yumuşak.
a soft pillow. a soft fabric; soft skin.
soft goods: mensucat.
Adjective
mülâyim, okşayıcı.
soft words.
Adjective
tatlı, hoş, lâtif,
a soft music/voice.
Adjective
rahat, konforlu.
Adjective
iyi kalpli, iyi yürekli, merhametli, müşfik, şefkatli.
soft line: uysal politika.
have a soft place in one's heart for someone: birine karşı za'fı olmak.
Adjective
zayıf, ince, narin, dayanıksız, metanetsiz.
Adjective
hafif.
a soft light/color. soft winds from the south. soft breezes.
Adjective
kolay ve paralı.
a soft job.
Adjective
hassas, çabuk etkilenir.
Adjective
(hava) nemli, ılık.
Adjective
bakterilerle ayrışabilen.
Adjective, Chemistry
(su) tatlı, kireçsiz, içinde maden tuzu olmayan.
soft water.
Adjective
(içki) alkolsüz.
soft drink: alkolsüz içecek (meyve suyu, gazoz, vb.)
Adjective
korumasız.
Adjective, Military
(roket inişi) yumuşak, sarsıntısız, hasarsız.
Adjective
(foto) bulanık, net değil, iyi odaklanmamış.
Adjective
yumuşak.
soft consonnant: yumuşak ünsüz.
Adjective, Phonetics
ahmak, şaşkın, budala.
Adjective
alışkanlık yaratmayan(uyuşturucu madde).
Adjective
yavaşça, hafifçe, sükûnetle, sessizce.
Adverb
dur! yavaş! acele etme!
Exclamation
yazılımcı müvekkil
Noun, Law
kamu sektörü ile özel sektör menkul kıymeti arasındaki arbitraj
elektronik kopya
Noun, Advertising
yumuşak darbe
Noun, Politics-Intl. Relations
yumuşak para (altın ya da başka paralarla konvertibilitesi sınırlandırılmış para ; kambiyo piyasalarında talebi olmayan para
istikrarlı parası olmayan ülke
alkolsüz içecek
Noun, Food-Kitchen
meşrubat
Noun, Food-Kitchen
ömrü kısa olan mallar
Noun
yünlü ve pamuklu dokumalar
Noun
dayanıksız tüketim malları
Noun
hızlı tüketilen mallar üretimi
yumuşak iniş, uzay aracının arızasız ve hasarsız yere inişi.
Noun
uysallık, uzlaştırıcılık, uysal/uzlaştırıcı tutum.
soft-liner: uysal, uzlaştırıcı.
Noun
çoğunlukla dış (yabancı) yardım olarak verilen çok düşük faiz oranlı borç
düşük faizli ve geri ödeme şartları elverişli kredi
piyasa fiyatlarının düştüğü ya da alıcı sayısının azaldığı bir durum
yumuşak para (madeni paranın karşıtı olarak , kâğıt para
yumuşak haberler (gazete ya da dergide haber niteliği taşımakla birlikte yazarın kendi görüşlerini de belirttiği yazı türü
(piyanoda sesi mülâyimleştiren) pedal.
Noun
taleplerini eksiltmek
Verb
yumuşak güç
Noun, Politics-Intl. Relations
yavaşlatılmış sallan-yuvarlan dans müzıği.
Noun
(bitkilerde bakteri ve mantarların sebep olduğu) çürüme.
Noun
(müşteriyi zorlamadan) mülâyim satış.
Noun
dikkati çekmeyen ve sessiz yöntemlerler kullanarak bir malı satma
yumuşak banket, yol kenarındaki yumuşak şerit.
Noun
sosyal beceriler, teknik olmayan beceriler
Noun, Human Resources
(a) arap sabunu, (b)
mec. dalkavukluk.
arap sabunu, yumuşak sabun.
Noun
yaltaklanma, dalkavukluk, tabasbus, müdahene.
Noun
arapsabunu
Noun, Textile Industry
yumuşak zemin
Noun, Construction
aşırı sevgi/şefkat, sevgi zaafı.
Noun
hassas/nazik nokta.
have a soft spot for someone.: birine karşı zaafı olmak.
touch a soft spot:
hassas noktaya dokunmak.
rüzgâr gücü ve benzerlerine dayalı teknoloji biçimi
pahalı makineler yerine güneş ışığı
enayi, aptal, çabuk aldanan kimse, (özellikle para hususunda) kolaylıkla kafese konulabilen/aldatılabilen kişi.
Noun
kolayca yenilebilen rakip.
Noun
(piyasa) gevşemeye yüz tutmak
Verb