bir eve bir kat daha çıkmak
Verb
olayın ardındaki gerçekler
bir tahtası eksik olmak
Verb
hakikati ortaya koymak
Verb
palavra, martaval, uydurma lâf/hikâye, kurt masalı, inanılmaz hikâye.
Noun
bir anonim şirketin özel raporu
bir anonim şirket özel raporu
korkunç/tüyler ürpertici hikâye.
gemi kazası olayını ayrıntılarıyla anlatmak
Verb
polisiye
Noun, Language-Literature
başarıları ve ününden yararlanarak başkasının cebinden yemek yemek
birinin dediklerine kısmen inanmak
Verb
bir gazeteciye sızdırılan ve sanki onun yorumuymuş gibi çıkan haber
kıssadan hisse çıkarmak
Verb
bir hikâyeye aslında olmayan şeyler ekleyerek ilgiyi artırmak
Verb
bir hikâyeyi süsleyip püslemek
Verb
(a) peri masalı, (b) yalan, inanılmaz/uydurma hikâye, aldatıcı/yanıltıcı söz/beyan.
bir hikâyeyi bozarak başka türlü anlatmak
Verb
(gazete, dergi vb. de) en önemli/heyecanlı/ilginç yazı/haber/makale vb.
feature ile ayni anlama gelir.
Noun
birinci (US , ikinci) kat
martaval, palavra, çok abartılmış/mübalâğalı hikâye.
Noun
bir hikâyenin parçalarını bir araya toplamak
Verb
bir öykünün ana noktası
Noun
bir hikâyeyi bir yerde geçirmek
Verb
hikâyenin neresinde kaldığını unutmak
Verb
bir öyküye gereksiz ayrıntılar doldurmak
Verb
kafasından hikâye uydurmak
Verb
bu hikayeden çıkarılacak sonuç şudur
bu hikayeden çıkarılacak ders şudur
: gizem-öykü, polisiye roman.
bir hikâyenin tek sözcüğüne bile inanmamak
Verb
bir hikâyeyi baştan sona anlatmak
Verb
bir hikâyeyi abartmak
Verb
ikinci kat (Amerikada zeminkatın hemen üstündeki kat, diğer ülkelerde zemin katın iki üstü).
tefrika halinde yayımlanan hikâye
uzun, soğuk ve münasebetsiz fıkra.
küçük hikâye, kısa roman.
aynı hikâyeyi anlatmak
Verb
aynı hikâyede ısrar etmek
Verb
olayları aynı şekilde anlatmak
Verb
öykü, hikâye, masal.
it's a long story: uzun hikâyedir, anlatması uzun sürer.
that's another story: o başka bir hikâye/mesele; onu başka zaman anlatırım.
that's quite another story: o büsbütün başka/ayrı bir şey/mesele.
it's quite another story now: eski çamlar bardak oldu.
the same old story: hep aynı nakarat/terane, değişen bir şey yok, eski hamam eski tas.
Noun
destan, efsane, menkıbe.
Noun
haber, rivayet, anlatış, anlatılan şey.
as the story goes: deniliyor ki, söylenildiğine göre.
build up a story: uydurmak, bir haberi abartmak.
cover a story: (gazetede vb.) bir haberi yayınlamak.
make a long story short: sözü uzatmamak.
There is a story that: anlatıldığına göre, rivayet ediliyor ki.
These empty bottles tell their own story: Bu boş şişeler herşeyi izah ediyor (başka delile hacet yok).
Noun
yalan, martaval, uydurma hikâye.
tell stories: yalan söylemek, uydurmak.
What a story!:
Ne yalan, ne yalan; yalan olursa bukadar olur.
Noun
(binalarda) kat, bir katta bulunan odalar.
Noun
tarihî tablolarla süslemek.
Verb
(a) tarih/hikâye anlatmak, (b) palavra atmak, yalan söylemek.
Verb
konu, olaylar dizisi, hikâyenin ana çizgisi.
abartılmış ya da inanılmaz öykü
masal anlatmak,
tell a story = tell a lie: yalan söylemek, masal okumak.
kendi uydurduğu bir hikâyeyi anlatmak
Verb
uzun lafın kısası, …
Noun
Velhasıl-ı kelam, ...
Adverb
Uzun lafın kısası, …
Adverb
Velhasıl-ı kelam, ...
Adverb
Uzun lafın kısası, …
Adverb
Oyuncak Hikayesi
Noun, Cinema
Oyuncak Hikayesi 3
Proper Name, Cinema
uzun bir hikâye anlatmak
Verb
Batı Yakasının Hikayesi
Proper Name, Cinema