[teeth]

süt dişleri Noun, Child Care
tepeden tırnağa silahlı olmak Verb
bir işten gına gelmek Verb
diş fırçalamak Verb, Medicine
kıtı kıtına, ucu ucuna, daradar, ancak, kıt kanaat, güçlükle.
He passed English by the skin of his teeth.
kıl payı, kıtı kıtına, ancak, güçbela.
We had to run for the train, and caught it by the skin of our teeth.
kıtı kıtına, ucu ucuna, ancak, güçbela, güçlükle, kıl payı.
escape by the skin of one's teeth: kıl payı kurtulmak.
bir şeyi birinin yüzüne vurmak, yüzüne karşı söylemek.
zangırdatmak Verb
yüzüne vurmak Verb
yüzüne karşı söylemek Verb
(bir şeyi) küçük yaşta/çok erken öğrenmek, tecrübe ile/yaparak öğrenmek.
He cut his eye teeth as a
carpenter: Marangozluğu küçük yaşta öğrendi.
(bir şeyi) küçük yaşta/çok erken öğrenmek, tecrübe ile/yaparak öğrenmek.
He cut his eye teeth as a
carpenter: Marangozluğu küçük yaşta öğrendi.
olgunlaşmak Verb
süt dişleri Noun, Child Care
düşmanlık. Noun
canavar dişleri: tanksavar beton engeller. Noun, Military
paçasını zor kurtarmak Verb
takma diş, protez. Noun
gına getirmiş, bıkmış, illâllah demiş.
I'm fed up to the back teeth with people complaining: Halkın
şikâyetinden bıktım artık.
vites dişlileri Noun, Transport
kendini (işine) vermek, dört elle sarılmak.
kendini bir şeye vermek Verb
güçlendirmek Verb
uygulanabilir duruma getirmek Verb
gıcırdatmak Verb
dişinısıkmak Verb
sözünü geçirememek Verb
dişlerine kuron yaptırmak Verb
çocuk diş çıkarıyor
(a) karşı karşıya, yüzyüze.
in the teeth of the wind. (b) rağmen, karşı gelerek, muhalefetle.

in the teeth of public opinion: kamuoyuna karşı gelerek.
rüzgâra/ fırtınaya karşı.
şiddetli rüzgâra karşı
diş kamaşması Noun
(kişiyi) hor görmek Verb
aşağılamak Verb
korkunç yalanlar söylemek Verb
fütursuzca yalan söylemek Verb
açık açık yalan söylemek Verb
kasten/göz göre göre yalan söylemek.
They are lying in their teeth.
protez diş Noun, Medicine
diş protezi Noun, Medicine
dişini çekmek,
mec. zararsız hale koymak.
birinin dişlerini çekmek Verb
…in tüylerini diken diken etmek Verb
bir şeyi etkinleştirmek, etkisini artırmak.
ücretsiz
homurdanmak, sözü gevelemek.
dişini sıkmak.
It set my teeth on edge: Dişlerimi kamaştırdı.
kamaştırmak Verb
birini sinirlendirmek Verb
sinirlendirmek Verb
diş kamaştırmak Verb
birini sinirlendirmek Verb
(biri üzerinde) nahoş tesir bırakmak, kalbini kırmak, incitmek, sinirlendirmek, iğrendirmek.
(testere) çaprazlamak.
tehdit etmek, diş bilemek.
(US) takma diş
kendisini her şeyden mahrum etmek Verb
gemi azıya almak Verb
gemi azıya almak, isyan etmek, başkaldırmak, kafa tutmak.
idareyi eline almak Verb
dişler (tekili:
tooth).
teethless: dişsiz. Noun
freze tezgâhı
meydan okumak, hakaret etmek.
tepeden tırnağa kadar, baştanbaşa.
armed to the teeth: tepeden tırnağa kadar silahlanmış.