[time]

bilgisayarda
süre vermek Verb
zaman vermek Verb
süre tanımak Verb
dinlenme ve kişisel gereksinimleri gidermenin öngörüldüğü standart çalışma ile bir işin bitirilmesi gereken zaman
zaman tespit etmek Verb
varış saati
Greenwich zaman ölçeğinin dört saat gerisinde olan Doğu Kanada zaman dilimi
devam süresi
bilgisayar açıldıktan sonra kullanmaya hazır oluncaya kadar geçen zaman
ortalama zaman
zaman ve para kaybı
başlangıç veya bitiş işaretini vermek Verb
seçim kampanyası zamanı
(telefon) hesaba yazılan konuşma süresi
(telefon) ücret işleyen süre
imtiyaz süresi
Noel zamanı
yayıncılıkta
kapanış saati
şirket çalışma saatleri Noun
işçiye fazla çalışma ücreti ödenmesini önlemek üzere normal çalışma saatleri dahilinde verilen izin
akit süresi
(grev yasası) yatışma süresi
(iş kanunu) durum ne olursa olsun
çalışanların hepsinin ya da çoğunun hazır bulunduğu işgününün bölümü
doğru saat
şu anki saat Information Technology
gün boyunca
işçinin kusuru olmadan kaybedilen zaman
kullanılmayan vakit
ölü vakit
teslimat vakti
hareket saati
konjonktürün inmeye başlaması
belirlenen zaman
developman süresi
zamanı boşa harcamak Verb
yemek saati
boş zaman
gerekli iş ve ev görevlerini tamamladıktan sonra kalan zaman
normal çalışma saatleri içinde bir makinenin
insanların evden işe ve işten eve giderken otomobil kullandıkları Noun
her sefer Adverb
her seferinde Adverb
her defasında Adverb
geçen süre Information Technology
geçen zaman
seçim zamanı
giriş zamanı
giriş (zamanı) anı
yürütme zamanı Information Technology
(US) önemli bir kişiye refakat eden ve onu koruyan Amerikan gizli ajanının görev başında olduğu süre
vade
uçuş zamanı
arasıra, bazen.
ara sıra, zaman zaman.
gelecek zaman kipi
süre vermek Verb
altın zaman (tiyatro , sinema filmi ya da televizyonda işçiler için fazla mesai ödendiği zaman
mühlet vermek Verb
tatil zamanı
boş zaman
boşa harcanan vakit
(üretim) kaybolan zaman
boşta kalma zamanı
işletim dışı süre Information Technology
iniş zamanı
geçen sefer
bekleme süresi Noun, Information Technology
imalattaki hazırlık devresi
zaman süresi
sınırlı zaman
kaybolmuş zaman
makinenin atıl kaldığı süre
yerel vasati saat
ortalama zaman
vasati zaman
yaz saati
gelecek sefer
gelecek defa
boş zaman
açılış zamanı
çalışma zamanı
kullanım süresi Noun, Trades-Professions
işlem zamanı
ödeme vadesi Noun, Commerce
doruk zaman
puant Noun
ya da radyo dinlediği zaman
üretim süreci
soru zamanı
gensoru zamanı
uygun zaman
uygun süre
yanıt süresi Information Technology
yolculuk süresi
(film) süresi
uyku saati
zamandan tasarruf etmek Verb
zaman kazanmak Verb
tarifeye göre geliş gidiş zamanları Noun
(US) tarifeye göre geliş-gidiş zamanları Noun
(US) tarife
okul dönemi
ceza süresini çekmek Verb
gemici kabul edilen zaman
gönderme süresi
harcama zamanı
ara zaman Sports
zamanı boşa geçirmek Verb
boşa vakit harcamak Verb
vakit kaybetmek Verb
tepki zamanı
vakit, zaman.
I had no time for vacation.
süre, müddet.
a long time: uzun süre.
saat.
Greenwich time: Greenwich saati.
daylight saving time: yaz saati.
çağ, devir, devre, dönem.
Youth is the best time of life: Gençlik hayatın en güzel çağıdır.
mühlet, vade.
ömür.
This house will last our time: Bu ev bizim ömrümüzün sonuna kadar dayanır.
fırsat, vesile, uygun zaman.
to watch time: fırsat kollamak.
sıra, nöbet, keşik.
It's my time: benim sıram/sıra bende.
sefer.
next time: gelecek sefer.
kat, misil.
ten times as big as: … in on misli.
tempo, usul. Music
doğurma vakti.
When her time came she was delivered a boy.
dakikada atılan adım, yürüyüş hızı.
quick time: hızlı yürüyüş. Military
zaman ölçmek, saat tutmak.
to time a race. Verb
süresini ölçmek. Verb
saymak.
They timed their strokes at six per minute. Verb
zamanını ayarlamak, uydurmak. Verb
zamanını uygun seçmek.
He timed the attack perfectly. Verb
tempo tutmak. Verb, Music
ayak uydurmak, tempoya uymak. Verb
(borsa) vadeli hesap
tekrar tekrar, defalarca.
tekrar tekrar, defalarca.
vadesi belirli poliçe
süreli senet
radyo reklam ücreti
zaman çarter sözleşmesi
belli bir zamanla sınırlı gemi ya da uçak kiralama sözleşmesi
(radyo) zamanla sınırlı ilan
(telefon) konuşma saati
vade şartları Noun
(fabrika) saat kontrolörü
vadeli mevduat
saat farkı Noun
peşin iskontosu Noun
vadeli poliçe
vadeli senet
zaman faktörü
zaman biçimi Information Technology
(US) ekspresle gönderilen eşya
süre
zamansınırı
vadeli kredi
uzun vadeli borsa parası
müeccel borç
belirli bir süreye kadar sabit fiyatla sipariş
zaman aşımı Information Technology
sabit vadeli senet
dönem
tüketimlerini artırması
tasarruflarını artırma eğilimi
faiz haddi düşük olduğu zaman
zaman primi
(borsa) vadeli alım
(US) çalışılan zamanda hesaplanan ücret
zaman kayıt cihazı
vadeli satış
zaman çizelgesi Noun
tarife
(US) taksitle satış
kronoloji
zaman serisi
zaman serileri Noun
devre mülk Law
devremülk Law
(bilgi işlem) kısa vadeli kiralama
zaman cetveli
(US) zaman cetveli (işçinin haftalığı hesaplanırken kullanılan ve çalıştığı sürelerin işlendiği basılı form) radyo saat işareti
süre
devre
zaman senkronizasyonu
gündelikçi
devir müddeti
üretken olmayan zaman
kaybolan zaman
bekleme zamanı
sefer
siftinmek Verb
boşa giden zaman
Saat kaçta?
mesai saati Noun, Employment
çalışma süresi Noun, Employment
çalışma zamanı
mesai saatleri Noun, Employment
çalışma saati Noun, Employment