hair

  1. Noun, Textile Industry tüy
  2. Noun saç.
    a fine head of hair: gür ve güzel saç.
    He has black hair: Saçları siyahtır.
    to
    wash one's hair: Saçını/başını yıkamak.
    to get one's hair cut: saçını kestirmek, saç tıraşı olmak.
    I must get my hair cut.
    to do one's hair: saçlarını düzeltmek/taramak, saç tuvaleti yapmak.
    to have one's hair done: saçını yaptırmak.
    Her hair is always very well done/very neat/very nice.
    to have one's hair set: mizanpli yaptırmak.
  3. Noun kıl, tüy.
    The cat has left her loose hairs all over my clothes.
    against the hair: tüyün tersine.
  4. Noun kıl gibi ince şey, tel, lif, elyaf.
  5. Noun, Botany telcik.
  6. Noun yün kumaş (devetüyü, tiftik, alpaka vb.).
  7. Noun kıl payı, kıl kadar, çok az/ufak/cüz'î miktar (zaman, mesafe vb.).
    He won the race by hair: Yarışı çok az farkla kazandı.
  8. Adjective saç/kıl/tüy gibi, kıldan/tüyden yapılmış.
  9. Adjective saç+, saç bakımına yarayan.
    hair dye: saç boyası.
    hair net: saç filesi.
    hair style: saç biçimi/modası.
(İskoçya) huzursuzluk sebebi
saçıni düzeltmek Verb
taranmak Verb
saçıni taramak Verb
saçıni başını yolmak Verb
canını sıkmak, başının etini yemek.
(birinin) canını sıkmak, (bir kimseyi) rahatsız/taciz etmek, bir kimseye musallat/tebelleş olmak, damarına
basmak.
He gets in my hair: Canımı sıkıyor.
saçına röfle yaptırmak Verb
saç kestirmek Verb
mizanpli yaptırmak Verb
saçına mizanpli yaptırmak Verb
(US) tahammülünü yitirmek Verb
sükûnetini bozmamak Verb
sinirleri üstünde olmak Verb
bir şeyden dolayı üzülmek Verb
(hanımlar) samimi davranmak Verb
(a) rahatına/keyfine bakmak, teklifsiz davranmak, (b) içini dökmek/açmak, sırrını açmak.
(a) saçı dökülmek, (b)
argo öfkelenmek.
korkutmak, dehşete salmak, tüylerini diken diken yapmak.
It was enough to make your hair stand on
end.
His hair stood on end at the sight: Görür görmez düyleri diken diken oldu.
korkutmak, dehşete salmak, tüylerini diken diken yapmak.
It was enough to make your hair stand on
end.
His hair stood on end at the sight: Görür görmez düyleri diken diken oldu.
dehşete salmak, korku/dehşet vermek, (manen) sarsmak.
kılına (bile) dokunmamak, nazik/kibar davranmak, hiçbir zararı dokunmamak. not harm a fly.
saçlarını ayırmak Verb
(kız) saçlarını topuz yapmak.
dövünmek, saçını başını yolmak.
birinin saçını şekillendirmek Verb
birinin saçını yapmak Verb
saçını başını yolmak.
saçını başını yolmak, son derece üzülmek/öfkelenmek, öfkeden deliye/çılgına dönmek.
istemeye istemeye
tüyün tersine
oksijenli saç
sarı saç
kılpayı
kıl kadar
deve tüyü kumaş
resim fırçası yapımında kullanılan ince kıl
deve tüyü
deve tüyü.
deve tüyüne benzer şey (sincabın kuyruk tüyü vb.).
camel's hair = camelhair = camel's-hair brush:
sincap kuyruğundan yapılan resim fırçası.
deve tüyü kumaş: deve tüyünden (bazen yünle karıştırılarak) yapılan açık kahverengi yumuşak kumaş.
çapraz
bukle
kıvırcık saçlar
kıl gibi
(US) siyasal kampanyalarda kullanılan para
üzüntüden saçı ağarmak, çok üzülmek.
üzüntü/endişe vermek, üzüntüden saçlarını ağartmak.
kır saç
yağlı saç Noun
(bazı hayvanlarda) koruyucu tüy: asıl kürkü koruyan uzun/kaba dış tüy. Noun
pamuk ipliğine bağlı olmak Verb
sık/gür saç.
She has a beautiful head of hair. Noun
hiçbir emare/işaret/haber (genellikle olumsuz tümcelerde kullanılır).
I haven't seen hide or hair
of them for 20 years at least.
kâkül
lüle
perçem
uzun saç
hiçbir şey, ne bu ne de o. Ne Şamın şekeri, ne Arabın yüzü.
kılı kıpırdatmamak
aldırmamak, aldırış etmemek, umursamamak, umurunda olmamak, istifini bozmamak, kılı kıpırdamamak, boş vermek.
volkanik cam ipliği: havaya püskürülen lavanın katılaşmasından oluşur. Noun
saç protezi Noun, Medicine
protez saç Noun, Medicine
tincik, topraktan su ve mineralleri emen kıl gibi ince kök uzantısı. Noun
mizanpli
ısırgan tüyü/dikeni. Noun
düz saç
tıpkı, tamamıyla, tıpatıp, kılı kılına, tıpkısı tıpkısına, tıpı tıpına, en ince ayrıntılarına kadar.
saçsız
kılı kıpırdamadan, son derece sükûnetle/soğukkanlılıkla.
saç tokası Noun, Clothing-Fashion
saç fırçası Noun
saç bakımı Noun, Medicine
saç tokası Noun, Clothing-Fashion
saç boyası Noun, Clothing-Fashion
saç boyası Noun, Clothing-Fashion
ince çizgi pergeli
bigudi
saç kurutma makinası Noun
saç kurutma makinesi Noun, Personal Care-Hygiene
saç boyası Noun, Clothing-Fashion
saç kökü. Noun
briyantin
saç dökülmesi Noun, Diseases
saç filesi. Noun
(akşamdan kalma içki mahmurluğunu gideren) içki.
içkinin etkisini azaltmak için sonradan içilen bir kadeh içki Noun
(akşamdan kalma içki mahmurluğunu gideren) içki.
saç briyantini
kıl fırça, kıldan yapılmış resim fırçası. Noun
bazı tırtılların ince kılı. Noun
firkete Noun
saç tokası Noun, Clothing-Fashion
tüyler ürperten öykü
korkunç
tüyler ürpertici
kulaksız ayıbalığı
(Phocidae). Noun
bu hayvanın kürkü. Noun
şampuvan
kıl fanilâ: vaktiyle keşişlerin kendilerine eziyet için giydikleri kaba giysi. Noun
ufak saç tokası.
slide ile ayni anlama gelir. Noun
(matbaacılıkta) en kısa aralık, harfler/işaretler arasındaki en küçük açıklık. Noun
kılı kırk yarma
saç spreyi
(yazıda/baskıda) çok ince çizgi. Noun
saç cilası Noun, Clothing-Fashion
istinatlı tetik: hafifçe dokunmakla silahı ateşleyen tetik. Noun
kıl payı elde edilen çoğunluk
kıl payı elde edilen çoğunluk
kıl payı, pek az (mesafe, zaman), çok yakın, ramak.
He escaped drowning by a hair's-breadth = hairsbreadth
= hairbreadth: Az kaldı boğuluyordu = Boğulmasına ramak kaldı.
to be within a hair's-breadth = hairsbreadth = hairbreadth of death: ölümüne ramak kalmak.
The bullet missed him by a hair's-breadth = hairsbreadth = hairbreadth: Az kaldı vuruluyordu.
He was within a hair's-breadth = hairsbreadth = hairbreadth of bankruptcy.
ince artı imleci Information Technology
çorbasında saç bulmak Verb
saçı omuzlarına düşmek Verb
tüyleri diken diken oldu
öfkelenme! kızma! sakin ol!
rahatlamak Verb
gevşemek Verb
tüylerini ürpertmek Verb
saçıni örüyor
bir içki âleminin ertesi günü mahmurluğunu gidermek için bir bardak daha içmek.

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. Hayrette kalmış, şaşırmış, mütehayyir