-let

  1. Suffix “-cik” küçültme eki.
    booklet: kitapçık.
  2. Suffix “-lik”: vücudun belirli bir yerine takılan bant veya süs:
    armlet: kolluk.
let
izin vermek, müsaade etmek.
Let me do that for you.
She wanted to help but her mother wouldn't
let her: O yardım etmek istedi ama annesi bırakmadı/izin vermedi.
Verb
let
bırakmak, almak, açmak.
The maid let us into the house: Hizmetçi bizi içeriye aldı.
to let
blood: kan almak.
to let a window/door into a wall: duvarda pencere/kapı açmak.
Verb
let
kirala(n)mak, kiraya vermek, kira/icar getirmek.
flat to let: kiralık kat.
to let = to be let: kiralık. Verb
let
sözleşmeye/kontrata bağlamak, kontratla (işi birisine) vermek.
to let work to a carpenter. Verb
let
(bir iş yapmasına) sebep olmak. Bu anlamda
let fiili başka bir fiilin başına gelerek onu geçişli/ettirgen
yapar. Örneğin:
know: bilmek.
let know: bildirmek.
fall: düşmek.
let fall: düşürmek.
Verb
let
başka fiillerin başına gelerek: (a) niyet, istek, dilek, rica, emir, ihtar, telkin, tavsiye vb. bildiren
emir kipi yapar:
Let me see: Bakayım, göreyim.
Let's go: Gidelim.
Let them try it: Bırak denesinler.
Let it rain: Yağmur yağsın. (b) faraziye, tasavvur vb. bildirir:
Let x equal the sum of two numbers: x, iki sayının toplamına eşit olsun (olduğunu farzedelim).
Let x equal 2y: x = 2y olduğunu farzedelim.
Let the two lines be parallel: İki çizginin paralel olduğunu farzedelim.
Verb
let
(tenis vb. de) topun ağa değmesi.
let
engel, mania.
without let or hindrance: hiçbir engelle karşılaşmadan.
let
engellemek, engel/zorluk çıkarmak, karşı durmak.
atmak Verb
basmak Verb
kiralık daire
aşırtmak Verb
ilk kiralama
şirketi kötü yönetimle harap etmek Verb
(Br) daireyi kiraya vermek Verb
daireyi kiraya vermek Verb
bir daireyi kiraya vermek Verb
möbleli daireyi kiraya vermek Verb
möbleli bir evi kiraya vermek Verb
bir mektubu dolaştırmak Verb
davadan vazgeçmek Verb
bir konuyu ilişmeden bırakmak Verb
ağrıtmak Verb
rahat bırakmak
birini yalnız bırakmak
(a) karışmamak, rahatsız/taciz etmemek.
Let me alone for that: Sen o işi bana bırak. (b) … şöyle
dursun, … bir tarafa.
He was too tired to walk, let alone run: Koşmak şöyle dursun, yürümeye mecali yoktu.
(a) karışmamak, dokunmamak, kendi haline bırakmak.
Let me alone (Leave me alone): Bana karışma,
beni kendi halime bırak.
Let him alone: Ona dokunma/bırak onu. (b) bir yana, şöyle dursun, nerde kaldı (ki).
Honesty, let alone honor, was not in him: Şeref şöyle dursun, onda dürüstlük namına bir şey yoktu.
bir fırsatı elden kaçırmak Verb
bir fırsatı kaçırmak Verb
karışmamak Verb
açtırmak Verb
kan akıtmak Verb
yıllık kiraya verilmek Verb
Geçmişe sünger çekelim. Verb
Geçmişe mazi derler. Noun
Geçmişte olanları unutalım.
(a) düş/hayal kırıklığına uğratmak.
Don't let us down today; we're counting on you to help: Sizin
yardımınıza güveniyoruz, bizi şimdi düş kırıklığına uğratmayın. (b) yüz çevirmek, ihanet etmek, yüzüstü bırakmak, (c) azaltmak, gevşetmek, yavaşlatmak.
As her interest in the work wore off, she began to let down. (d) (saç, etek vb.) uzatmak, sarkıtmak, çözmek, (aşağı) indirmek, (e)
let one's hair down
k.d. samimî davranmak, içli dışlı olmak, resmiyeti ortadan kaldırmak, (f) mahcup/rezil etmek.
(US) engellerin kalkmasına müsaade etmek Verb
vurmak, aşketmek, indirmek.
The boxer let drive a left to the jaw.
birşeyi bilerek ağzından kaçırmak Verb
birşeyi laf arasında söylemek Verb
kaçırtmak Verb
düşürmek Verb
birşeyi laf arasında söylemek Verb
birşeyi bilerek ağzından kaçırmak Verb
(a) (füze, silah vb.) atmak, fırlatmak.
to let fly a stone/an arrow: taş/ok atmak. (b) (heyecan
vb.) serbest bırakmak, birdenbire söylemek,
mec. basmak.
to let fly a curse: küfürü basmak.
1000 dolara kiraya vermek Verb
kiralamak Verb
salmak Verb
(a) serbest bırakmak, kendi haline terketmek, kapıp koyvermek, (b) kovmak, işine son vermek, (c) ilgiyi
kesmek, hissesinden/payından vazgeçmek.
Let go! Bırak!
(a) serbest bırakmak, salıvermek, (gitmesine) izin vermek, (elinden) kaçırmak, koyuvermek.
to let
go a rope or an anchor: halatı/demiri salıvermek.
Let me go: İzin verin/bırakın gideyim. (b) terketmek, vazgeçmek, feragat etmek.
He let go all thought of winning a prize.
aç bırakmak Verb
kıymak Verb
...'i koyuvermek Verb
...'i bırakmak Verb
...'i serbest bırakmak Verb
bırakmak Verb
malları ucuza bırakmak Verb
temlik etmek Verb
bırakmak Verb
(a) (kapıyı açıp) içeri almak, (girmesine) müsaade etmek.
Can you let him in? Ona kapıyı açar
mısınız?
The maid let him in: Hizmetçi onu içeri aldı.
He let himself in with a key: Anahtarla kapıyı açıp içeri girdi.
Let the dog in: Köpeği içeri al.
Let in the possibility of doubt: şüpheye yol açmak. (b) (zarara vb.) sokmak/uğratmak.
to let someone in for loss: birisini zarara sokmak. (c)
let in on ile ayni anlama gelir. (bir sırrı vb.) paylaşmak, ortak olmak, iştirak etmek.
let someone in on a secret: bir sırrı birine açmak.
Can we let him in on it? Bunu (sırrı vb.) ona açabilir miyiz/söyleyebilir miyiz? (d)
let in for: yol açmak, sebep olmak, sebebiyet vermek.
See what you've let me in for now! Bak şimdi başıma ne işler açtın!
Let oneself in for trouble/for a lot of work: Başına dert açmak/bir sürü iş açmak.
I didn't know what I was letting myself in for: Başıma ne gibi dertler açılacağını bilemedim/karşılaşacağım zorlukları hesaplayamadım.
biri buyur demeden içeri girmek Verb
başına bela açmak Verb
debriyaja basmak Verb
(araba) hızlı vitese geçirmek Verb
(a) -e ortak/sırdaş olmak, (b) (pencere vb.) aç(ıl)mak, (c) (birisini) ortak etme/karıştırmak/iştirak
ettirmek, (d) (bir şeyi başka bir şeye) daldırmak/sokmak/batırmak.
geçmesine müsaade etmek Verb
açmak Verb
bildirmek Verb
(a) (birini/bir şeyi) salıvermek, serbest/başıboş bırakmak.
Children let loose from school. (b)

be let loose on: kolayca zarar vb. verecek durumda olmak, engel tanımamak, serbestçe (etki vb.) yapabilmek.
(a) kurtulmak, serbest kalmak, (b) kurtarmak, serbest bırakmak, salıvermek, çözüp koyvermek, (c) gevşemek,
çözülmek, sökülmek.
The guardrail let loose.
beni rahat bırak
Bir bakayım.
arz edeyim
Sözümü bitireyim.
Haber verirsin.
Haberim olsun.
hiddetlenip içini dökmek Verb
istim salıvermek Verb
(a) patlatmak, (silah vb.) atmak, fırlatmak, (b) (görevden/sorumluluktan) affetmek, mazur görmek, azat
etmek, serbest bırakmak.
She let the boy off (doing) his music practice. (c) bağışlamak, hafif bir ceza ile salıvermek.
He let me off this time: Bu defalık suçumu bağışladı.
He was let off with a fine: Para cezası ile serbest bırakıldı. (d) (taşıttan birini) indirmek, inmesine müsaade etmek, (e)
let someone off the hook: (birisini) güç durumdan kurtamak, sorumlu tutmamak, mazur görmek, mes'uliyetten kurtarmak, (f)
let off steam: (lokomotif) buhar salıvermek, (bir kimse) kabına/ele avuca sığmamak, çok faal olmak.
fişekleri ateşlemek Verb
havai fişekler gösterisi düzenlemek Verb
möbleli daire kiraya vermek Verb
önemli bir şahsiyetmiş gibi davranmak Verb
birşeyi patlatmak Verb
(a) (sırrını) açıklamak, ifşa etmek.
Don't let on that I told you: Sana söylediklerimi kimseye
söyleme.
Don't let on about the meeting: Toplantı hakkında kimseye bir şey söyleme. (b) taslamak, gösteriş yapmak, … süsü vermek, … gibi davranmak, (hal vb.) takınmak, olduğundan başka türlü görünmek.
He passed me in the street but he didn't let on: Caddede yanımdan geçti, fakat görmemezlikten geldi.
They knew the answer but they didn't let on: Cevabını bildikleri halde bilmez gibi davrandılar.
kiralamak Verb
kiraya vermek Verb
kira ile vermek Verb
kendini tutamamak Verb
avanaklık etmek Verb
açtırmak Verb
(a) (sır vb.) açıklamak, ifşa etmek, ağzından kaçırmak.
He accidentally let out that he hadn't been
for 3 weeks: 3 haftadır eve uğramadığını ağzından kaçırdı. (b) gevşetmek, (c) (elbise vb.) genişletmek, bollaştırmak, (d) dışarıya bırakmak/koyvermek/salıvermek/göndermek.
let the water out of the bath: banyo küvetinin suyunu boşaltmak.
He let him out quietly: Sessizce onu dışarı gönderdi. (e) kiraya vermek, kiralamak.
Has the room been let out yet? Oda kiralandı mı? (f)
k.d. kov(ul)mak, sepetle(n)mek, (g) (feryat/çığlık) koparmak/basmak.
He let out a cry of pain: Duyduğu acı ile feryadı bastı.
let out a laugh: kahkahayı basmak. (h)
let the cat out (of the bag)
k.d. sırrı açığa vurmak, baklayı ağzından çıkarmak. (i)
let out at someone: (birisine) vurmak, çifte atmak.
let out at someone with one's foot: birisini tekmelemek. (j) hariç bırakmak, hesaba katmamak.
If it's a bachelor you need that lets me out: Aradığın bir bekâr ise beni hesaba katma.
nara atmak Verb
kefaletle tahliye etmek Verb
kiraya vermek Verb
geçmesine izin vermek Verb
geçme sine izin vermek Verb
dinlendirmek Verb
dokunmamak, kendi haline bırakmak/terketmek.
Let the matter ride until the next meeting.
azarlamak Verb
haşlamak Verb
işi kurcalamamak Verb
konuyu kurcalamamak Verb
ihmal etmek, umursamamak, aldırmamak, kendi haline/yüzüstü bırakmak.
ağzından kaçırmak.
to let the truth slip: hakikati ağzından kaçırmak.
birini rahatsız etmemek Verb
birinin yakasından düşmek Verb
birinin yakasını bırakmak Verb
birinin peşini bırakmak Verb
birini rahatsız etmemek Verb
birini kendi haline bırakmak Verb
birinin yakasından düşmek Verb
birinin peşini bırakmak Verb
birinin yakasını bırakmak Verb
okşatmak Verb
birinin birşey yapmasına imkân tanımak Verb
birinin birşey yapmasına izin vermek Verb
birinin nüfuzunu azaltmak Verb
birinin güvenini boşa çıkarmak Verb
birinin beklentilerini boşa çıkarmak Verb
birini hayal kırıklığına uğratmak Verb
birini yarı yolda bırakmak Verb
birinin başarısız olmasına neden olmak Verb
ısırtmak Verb
birinin gitmesine izin vermek Verb
birini salıvermek Verb
birini işten çıkarmak Verb
birinin birşeyi almasına izin vermek Verb
birine kapıyı açmak Verb
birşeyi birine anlatmak Verb
birşeyi biriyle paylaşmak Verb
birini cezasız bırakmak Verb
birini serbest bırakmak Verb
birini birşeyden muaf tutmak Verb
oturtmak Verb
birşeyi oluruna bırakmak Verb
birşeye dokunmamak Verb
birşeye bulaşmamak Verb
birşeyle oynamamak Verb
birşeye karışmamak Verb
birşeye müdahale etmemek Verb
birşeye karışmamak Verb
birşeye bulaşmamak Verb
birşeye dokunmamak Verb
eteğini açmak Verb, Telephone-Telegraph
boyunu uzatmak Verb, Textile Industry
havasını indirmek Verb
paçasını açmak Verb, Textile Industry
birşeyin etkisini azaltmak Verb
birşeyi daha az etkili hale getirmek Verb
birşeyi aşağı indirmek Verb
bir şeyi kendi haline bırakmak Verb
birşeyin peşini bırakmak Verb
birşeyi kendi haline bırakmak Verb
birşeyi umursamamak Verb
birşey konusunda tasalanmayı bırakmak Verb
birşey hakkında kaygılanmayı bırakmak Verb
birşeyi görmezden gelmek Verb
okutmak Verb
birşeye göz yummak Verb
sarkıtmak Verb
birşeyi birşeye sokmak Verb
birşeyin birşeye girmesini sağlamak Verb
birşeyi birşeye gömmek Verb
bir şeyi oluruna bırakmak Verb
kokutmak Verb
depoda mekân kiraya vermek Verb
kendisini destekleyenleri hayal kırıklığına uğratmak Verb
işleri oluruna bırakmak Verb
laçka olmak Verb
laçkalaşmak Verb
sundurmak Verb
geçirmek Verb
salmak Verb
(a) gevşemek, yumuşamak, sertliğini kaybetmek.
There will be no let up in our endeavours: Gayretimizi
asla gevşetmeyeceğiz. (b) durmak, ara vermek.
She worked all night without letting up: Bütün gece durup dinlenmeden çalıştı.
What a talker she is, she never lets up: Çenesi durmadan işler/habire konuşur.
Once he is started he never lets up: Bir başladı mı, durmak bilmez.
to let up on a pursuit: takipten vazgeçmek.
: -lim/-lım/-'üm/-lum.
Let's go: gidelim.
farz edelim ki Noun
farz edelim ki Noun
aşılatmak Verb
rahatlamak Verb
gevşemek Verb
kendini bırakmak Verb
kendini salmak Verb
kendini koyuvermek Verb
: -lim/-lım/-'üm/-lum.
Let's go: gidelim.
farz edelim ki Noun
haydi işe koyulalım
farz edelim ki Noun
kaçırmak Verb
kiralık odalar Noun
kiralık
(Br) kiralık odalar Noun
kullanılmış araba satışı
  1. Medicine -let

let
Dayak, dayak atma, dövme