anything

  1. bir şey, herhangi bir şey, (olumsuz tümcelerde) hiçbir şey.
    Is there anything in that box? O kutuda
    bir şey var mı?
    Can I do anything for you? Sizin için herhangi bir şey yapabilir miyim (= size bir yardımda bulunabilir miyim)?
    You can't believe anything she says: Onun söylediği hiçbir şeye inanılmaz.
    without doing anything: hiçbir şey yapmaksızın.
    hardly anything: hemen hemen hiçbir şey.
  2. her şey, herhangi bir şey, ne olsa.
    He will do anything for a quiet life: Sakin bir hayat için
    her şeyi yapar.
    anything is better than slavery: Herhangi bir şey esirlikten daha iyidir.
    He eats anything: Ne olsa (bulursa) yer (Herşeyi yer).
    It is as easy as anything: Bundan kolay şey yoktur.
  3. önemli bir şey.
    “What's that strange noise?” “Don't worry, it isn't anything.” “Bu acayip gürültü
    ne?” “Merak etme, önemli bir şey değil.”
  4. her ne.
    anything you like: Her ne istersen(iz).
  5. bir dereceye kadar, bir miktar, biraz olsun.
    Is this box anything like what you want: Bu kutu
    isteğinize (bir dereceye kadar) uygun mu?
her şeye eli yatmak Verb
bir şeye gücü yetmek Verb
her şeyden çakmak Verb
her şeye hazır olmak Verb
şu farkla ki, bir fark varsa (o da).
If anything, my new job is harder than my old one: Bir fark
varsa, yeni işim eskisinden daha zor.
hattâ, üstelik, bil'akis.
If anything, you ought to apologize: Üstelik sen özür dilemelisin.
şiddetle, olanca/var kuvvetiyle, bütün gücüyle.
He works like anything: Bütün gücüyle çalışıyor.

It rains like anything: Şiddetli yağmur yağıyor.
We ran like anything to get away: Kurtulmak için var kuvvetimizle koştuk.
aşırı, pek çok, ifrat derecede.
(başka olasılıkları da işaret etmek için “falan/filan” anlamında kullanılır).
If Ali wants to call
me or anything, I'll be here all day: Ali beni arar mararsa bütün gün buradayım.
tabanları yağlamak Verb
asla, kat'iyen, sureti kat'iyede, hiçbir suretle.
The plans were anything but definite: Planlar
asla kesin değildi.
That little bridge is anything but safe: O küçük köprü kat'iyen emin değildir.
He's anything but fool: Hiç de aptal değildir.
anything but that: (Tek) bu olmasın da (ne olursa olsun).
…'den başka hiç, … hariç hiçbiri.
It is nothing but laziness: Tembellikten başka bir şey değil.

Anything but that: O olmasın da (ne olursa olsun).
hiç de … değil
…in tam tersi
…den başka herşey
herşey olabilir ama … değil
kısıtlamasız
her şey mübah
birazcık, bir nebze, bir miktar.
Do you ever see anything of him: Onu hiç gördüğünüz var mı?
If
he is anything of a gentleman he will apologize: Efendi adamsa özür diler.
Are you anything of a musician: Müzikten anlar mısınız?
Senin dediğin gibi olsun Sentence
Sen haklısın. Sentence
Sen nasıl istersen. Sentence
keyfi kaçmış olmak Verb
(a) onda hiçbir bozukluk/anormallik görmüyorum. (b) bunda hiçbir sakınca görmüyorum.
There's something
wrong with him: Ona bir hal oldu; bu adamın şüpheli bir tarafı var.
önemli saymamak, mühimsememek.
alışverişi olmamak Verb
bu belgede yer alabilecek aksi yöndeki hükümlere bakılmaksızın Adverb, Law
Burada yer alabilecek aksi yöndeki herhangi bir hükme bakılmaksızın Adverb, Law
...'de yer alabilecek aksi yöndeki hükümlere bakılmaksızın Adverb, Law
...'de yer alabilecek aksi yöndeki hükümlere bakılmaksızın Adverb, Law
yukarıda aksine bir hüküm olsa dahi Adverb, Law