kendiliğinden, kendi gayreti/gücü ile, kimse zorlamadan, kimse söylemeden.
Have you done all this work off your own bat? Bütün bu işi kendiliğinden mi yaptın?
I didn't invite them, they came off their own bat.
bir işi kendiliğinden/yalnız başına yapmak.
(beyzbolde) topa vurma sırası gelen.
Who's at bat now? Şimdi sıra kimde?
çok hızlı, yıldırım gibi.
He rode off at full bat.
gözleri çok zayıf, hemen hemen kör.
She's blind as a bat.
uçan tilki
(Pteropus edulis): eski dünyanın tropik bölgelerinde yaşayan, kafası tilki başına benzer,
meyve yiyen bir tür yarasa.
erken-uçan yarasa
(Pterygistes noctula): bina ve ormanlarda yaşayan, çok erken ve çok yükseklerden
uçan yassıburunlu yarasa.
Noun
nalburunlu yarasa
Noun, Zoology
uzun-kulaklı yarasa
(Plecotus auritus): Avrupa ve Asyada ağaç kovuklarında ve binalarda yaşayan
kulakları vücudu kadar uzun yarasa.
Noun
derhal, hemen, derakap, ânında, vakit geçirmeden.
They took us inside right off the bat: Bizi derhal içeri aldılar.
vampir yarasa
Noun, Zoology
kan emici yarasa
Noun, Zoology
(a) dolaşmak, gezmek, (b) tartışmak, münakaşa etmek.
He batted the idea around in his head.
enine boyuna tartışmak
Verb
kirpiklerini kırpıştırmak
Verb
gözlerini kırpıştırmak
Verb
(a) boşboğazlık/gevezelik etmek, (b) saçmalamak, palavra atmak.
He likes to shoot the breeze, so don't take everything he says seriously: Plavra atmayı sever, her sözünü ciddiye alma.
karşı gelmek, aleyhinde çalışmak, muhalefet etmek.
şimşek gibi, yıldırım hızı ile, çarçabuk.
gözünü bile kırpmamak
Verb
şaşırmamak, şaşkınlık/hayret göstermemek, renk vermemek, bozuntuya vermemek.
He didn' bat an eye at the news = He heard the news without batting an eyelid: Haberi duyunca hiç hayret göstermedi.
yardımına koşmak, savunmak, korumak.
to go to bat for a friend: bir arkadaşın yardımına koşmak.