bounce

  1. zıpla(t)mak, hopla(t)mak.
    to bounce baby: bebeği hoplatmak.
  2. sıçra(t)mak, çarpıp geri gelmek.
    The ball bounced off the wall.
  3. sek(tir)mek.
    The ball bounced once before I caught it.
  4. gürültüyle/hızla (bir yere) dalmak/girmek.
    She bounced into the room: Hızla odaya daldı.
    to
    bounce in/out: hızla girmek/çıkmak.
  5. yansıyarak geri tepmek.
  6. (karşılığı olmadığı için) geri çevrilmek, öde(n)memek (çek için söylenir).
    His cheque bounced:
    Çeki ödenmedi/geri çevrildi.
    Cheques that bounce are called “rubber cheques”.
  7. (a) (birisini) dışarı atmak/fırlatmak, kapı dışarı etmek, (b) azletmek, işten kovmak.
  8. tehdit veya hile ile bir şey elde etmek/yaptırmak.
  9. zıpla(t)ma, hopla(t)ma.
    In one bounce, he was at the door.
  10. sıçra(t)ma, sıçrayış, sek(tir)me, çarpıp geri gelme.
    to catch a ball on the first bounce.
  11. (a) blöf, kuru sıkı, (b) martaval, yaygara, yüksekten atma, övünme, palavra.
  12. elâstikiyet, sıçrama/zıplama niteliği.
    This tennis ball has no more bounce.
  13. canlılık, hayatiyet, cevvaliyet, enerji.
    There is no bounce in his step.
  14. radar ekranında yankı imgesinin titremesi/dalgalanması.
  15. azil, işten atılma/kovulma.
genellikle borsada fiyatı düşük olan bir hisse senedi fiyatının geçici olarak artması
zıplatmak Verb
karşılıksız çek yazmak Verb
hızla/şiddetle/gürültü ile/acele ile girmek/çıkmak, dışarı fırla(t)mak/atmak.
She bounced out of the
room in a huff: Öfke ile odadan dışarı fırladı.
(başarısızlıktan, hastalıktan, ânî şok vb.'den) kendine gelmek, toparlanmak, iyileşmek.
After losing
the first game, Galatasaray bounced back to win the second.
(US) Br çekin karşılıksız çıkması
siteden çıkma oranı Noun, Advertising
zıplamak Verb