boy

  1. oğlan, oğul, (18 yaşından küçük) erkek çocuk.
    boys will be boys: Çocuk çocuktur/çocukluğunu yapacak.

    I have known him from a boy: Onu çocukluğundan beri tanırım.
    I lived here as a boy: Çocukluğum burada geçti.
    Bad boy! = Naughty boy! Yaramaz çocuk!
  2. delikanlı, henüz tam olgunlaşmamış genç adam.
  3. (samimî konuşmalarda) erkek.
  4. (ırk, milliyet, meslek vb. bakımından hakir görülen) adam, herif.
  5. uşak, hizmetkâr, genç hizmetçi.
  6. Maritime Traffic acemi denizci veya balıkçı.
  7. ulan! vay canına! tüü be! (hayret, şaşkınlık, tasvip, nefret, istikrah, tiksinme, memnuniyetsizlik vb.
    ifade eder).
    Boy! What a bad weather! Vay canına, ne berbat hava.
    Oh boy! I forgot my wallet at home : Tüü! Cüzdanımı evde unuttum.
bir kimsenin gözbebeği/gözdesi/gözünün nuru.
hıncını odacıdan çıkarmak Verb
âyin esnasında papaza yardım eden çocuk.
bir kişi ya da partiyi perde arkasından yöneten kişi
yöneten
özel siyasi danışman
(US) bilgili eksper
grass tree Noun
gözde çocuk
garson yardımcısı. Noun
komi
otelde asansörcü
muço, kamarot.
uşak, hizmetçi, ayak işleri gören çocuk. Noun
bir teşebbüste ağır/yüklü sorumluluğu üzerine alan kimse. Noun
koro şarkıcısı (erkek)/müzikal komedi dansörü.
şakşakçı.
öğrenci
külhanbeyi
evci, akşamları evine giden yatılı öğrenci. Noun
acemi gemici
miço
dükkân çırağı
ayakçı
haberci
(US) asker
asansörcü
ayak işlerine koşulan çocuk
gözde, el üstünde tutulan kimse.
gözde olan, başkalarından üstün tutulan, özel himaye gören.
The teacher's fair-haired boy.
çiftlik işçisi
(US) uşak
asansörcü
(Br) asansörcü
(Br) bir okulun alt sınıflarında okuyan çocuk
haber getirip götüren oğlan çocuğu
yeni kaydedilmiş öğrenci
gazeteci
odacı, hademe. Noun
eski arkadaş, okul arkadaşı.
dinç ihtiyar, yaşlı fakat canlı ve neşeli kişi. Noun
eski öğrenci, özellikle ilkokul öğrencisi. Noun
old chap Noun
(samimî bir arkadaşa hitapta kullanılır) kardeşim, arkadaşım, sevgili dostum, azizim. Noun
uzunsaç: omuza kadar uzayıp kıvrılan kadın saç modası. Noun
gazeteci, gazete satan çocuk. Noun
Çocuk Esirgeme Kurumu koruması altındaki çocuk
lobutçu: bowling oyununda devrilen lobutları dizen ve topu geri atan çocuk. Noun
(a) (eskiden gemilerde) toplara barut getiren miço, (b) barutçu, patlayıcı maddeyi yerleştirip patlatan kimse.
asi oğlan
erkek fahişe
genç
gürültücü zorba/kabadayı/külhani, sokak serserisi. (İngilterede Elizabeth-Jacob devrinde geçenleri haraca kesen serseriler).
uşak
boyacı
ayakkabı boyacısı , lostracı
örnek öğrenci
satılacak malları dükkâna dizen kimse.
sokak çocuğu
(Br) sokak çocuğu
kral Edward VII zamanına ait elbiseleri giyen genç, külhanbeyi.
telgraf getiren çocuk
koşum kayışı
depoda çalışan işçi
depo da çalışan işçi
sucu, saka, işçilere/sporculara su götüren kimse. Noun
(a) başkalarının yaptığı kabahatin cezasını çeken kimse, (b) (eskiden) genç prensle beraber yeiştirilen
ve prens yerine cezalandırılan delikanlı.
(Br) külçe altın
erkek arkadaş
izci (erkek çocuk). Noun
çocuk işi
çocuğu cezaya bırakmak Verb
işe yeni alınmış memur
yeni alınmış memur
çoğunlukla aynı okulda okumuş eski öğrencilerin kurdukları toplumsal ve iş ilişkileri dayanışması örgütü
  1. Noun length
  2. Noun height
  3. Noun size
  4. Noun stature
  5. Noun tallness
  6. Noun magnitude
  7. Noun extent
  8. Noun dimension
  9. Noun amplitude
  10. Noun proportions
  11. Noun measurement
  12. Noun expanse
  13. Noun stretch
  14. Noun tribe
  15. Noun clan
  16. Noun dynasty
  17. Noun family
  18. Noun kinship group
  19. Noun family line
  20. Noun kinfolk
  21. Noun kinsfolk
family size (d) (packet
family size Noun, Advertising
full ablution Noun, Religion-Faith
full-body ablution Noun, Religion-Faith
ghusl Noun, Religion-Faith
pocket size (d
pocket size (d)
wave length
stock size
knee- length
knee deep
page depth
minimum linage Advertising
hemline
film format
film gauge
lifelong
coastline
coast line
arm's length
at arm's length
tire size
for life Noun
permanent Noun
perpetual Noun
forever Noun
lifetime Noun
lifelong Noun
lifelong
whole page
the water is knee-deep
page size
Turkic tribes Proper Name
Turkish tribe Proper Name
beach
seaboard
shore
minimum economic size
out size
outsize
unusual size
wide size
high size Advertising
king size
large-sized
large size
large- sized
jumbo size
optimum size
handy size
institutional size
middle size
standard size
full scale
phratral
to gain in Verb
to grow up Verb
to grow in height Verb
cheval glass Noun
stature
full shot
range of sizes Noun
length stop Noun, Transport
height difference Noun
to wear a certain size Verb
to feel one's oat Verb
to show oneself off Verb
to put in an appearance Verb
butt
cut-to-length Noun, Machines
to equal Verb
form
figure
to arrange according to size Verb
next larger size
to try conclusions with sb Verb
to measure swords with sb Verb
giant (size) package
folio edition
blanket sheet Noun
large space ads Noun
in all sizes and styles
pony edition
intermediate
medium size commercial size
full- length portrait

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. Bir şeyin yere değen veya yere ... yüksek noktası arasındaki mesâfe
  2. Yem olarak da kullanılan, burçağa benzer ... tahıl çeşidi, boy otu
  3. Aynı soy ve âileden sayılan, bir ... kollarından her biri, kabîle