breakdown

  1. Noun bozulma, arıza(lanma), bozukluk, kesiklik, kesinti, inkıta.
    Our car had a breakdown on the road:
    Arabamız yolda bozuldu.
    an electricity breakdown: elektrik kesilmesi.
  2. Noun, Chemistry (a) çözüşme, (b) tahlil.
  3. Noun çeşitlere/türlere ayırma, sınıflandırma, tasnif, döküm, ayrıntılı hesap, sade dille açıklama.
    I'd
    like the breakdown of these figures, please.
  4. Noun, Electronics atlama, kıvılcım atlaması, yalıtkanın delinmesi.
    breakdown voltage: atlama gerilimi, yalıtkanda
    kıvılcım atlatan minimum gerilim.
  5. Noun gürültülü hareketli bir halk dansı.
  6. Noun zihnî/bedenî çöküntü, (aşırı) zafiyet.
    a nervous breakdown: sinir zafiyeti.
mali durumu bozuk olmak Verb
dolaşım arızası
boşanmada şiddetli geçimsizlik ilkesi
maliyet dökümü
motor arızası
makine arızası
teçhizatın eskimesi
sinir krizi geçirmek Verb
iş tarifi
makine arızası Noun
şebekede voltaj düşmesi
sinir rahatsızlığı
sinirsel yıkım, sinir argınlığı, sinir bozukluğu.
makine bilgisi makine bozukluğu
ürün satışları dökümü
üretim dökümü
satış dökümü
bir çarter partiye konulan belirli kaza ve olaylar nedeniyle olabilecek gecikme ya da ek masraflar nedeniyle
navlun ücretinden indirim öngören şart
yardım ekibi
(Br) yolda kalan otomobillere koşan tamir ekibi
çekici Noun, Automotive
oto çekici
bilançonun dökümü
bir bilançonun dökümü
bütçenin dökümü
bir bütçenin dökümü
bir firmanın çökmesi
maliyetlerin dökümü
(US) maliyetlerin dökümü
masrafların dökümü
hükümetin parçalanması
makinelerin durması
müzakerelerin kesilmesi
fiyat dökümü
48 saat kira işlemeyeceği
geminin makine arızası gibi nedenlerle manevradan
hareketten örneğin 48 saat süre ile aciz kalması durumunda
kiranın süre bitiminde yeniden işlemeye başlayacağı klozu
arıza servisi
çekici Noun, Automotive
(menkul değerlerin) sermaye değeri
(Br) oto çekici üstü kapalı kamyonet
tamir arabası Noun
iş dökümü yapısı Information Technology
iş kırılım yapısı Noun, Management
(a) arızalanmak, bozulmak, sakatlanmak, işlemez hale gelmek.
My car broke down. (b) (ruhen) sarsılmak,
büyük üzüntü duymak, kendini tutamamak.
He broke down and wept at the sad news: Acı haberi alınca kendini tutamayıp ağladı. (c) yıkmak, kırmak.
The police broke the door down. (d) yen(il)mek, yenilgiye uğra(t)mak.
His opposition broke down. (e) akamete/başarısızlığa uğra(t)mak.
The peace talks have broken down. (f)
break down into
kim. çözüş(tür)mek, ayrış(tır)mak.
Chemicals in the body break down our food into useful substances. (g) kısımlara ayır(ıl)mak, tahlil etmek. (h) (elektrik/elektronik devresi) kıvılcım atlaması yüzünden işlemez hale gelmek, arızalanmak.
bozulmak Verb
dağılma
sökmek Verb
çözülme
bozukluk
çözülmek Verb
fasıla
enkaz
bölmek Verb