bum bum bum

(a) tembelce zaman öldürmek, (b) sürtmek, sürtüklük yapmak, âvâre dolaşmak, keyif için seyahat etmek.
kıç yalayıcı.
mecburî tahliye, zorla çıkar(ıl)ma.
When they began to cause a disturbance they were given a bum's rush.
kabaca kovma, kapı dışarı etme, sepetleme.
He gave the job seekers the bum's rush.
(a) avare/serseri bir hayat süren.
John has lost his job and went on the bum. (b)
argo
ahlâksız, (c)
argo keşmekeş, darmadağınık, pejmürde.
The room is on the bum again.
haksız ceza, işlemediği bir suçtan mahkûmiyet.
bum
serseri, haylaz, sefih, ahlâksız.
bum
âvâre, tembel, işe yaramaz,
k.d. kaldırım mühendisi.
bum
kıç, göt.
bum
işret, sefahat.
bum
kötü, fena, âdi, pespaye.
some bum advice.
bum
sahte, yanlış, aldatıcı, yanıltıcı.
a bum steer.
bum
anaforlamak, beleş geçinmek, başkalarının sırtından geçinmek, asalak geçinmek.
He's always bumming
cigarettes from me.
to bum a dinner off someone: yemeğinin parasını birine ödetmek.
bum
sefih/serseri bir hayat sürmek.
(a) tembelce zaman öldürmek, (b) sürtmek, sürtüklük yapmak, âvâre dolaşmak, keyif için seyahat etmek.
(araba ile vb.) başıboş/serseriyane dolaşmak, gayesiz gezinmek.
We were just bumming along the road.
borç sebebiyle tutuklama ile görevli icra memuru
(Br) mahkeme mübaşiri
seyyar satıcı teknesi
haksız yere çekilen hapis cezası
yanıltıcı bilgi
bum
economic boom
bum
bang

bum
Baykuş