bust

  1. Noun baş heykeli, büst.
  2. Noun göğüs.
  3. Noun göğüs ölçüsü, göğsün çevresi.
  4. (bkz: burst ).
  5. iflâs et(tir)mek.
  6. (çok gayret sarfettikten sonra) birdenbire çökmek/yıkılmak.
  7. (orduda) rütbesini/kıdemini indirmek, rütbe/kıdem tenzili cezası vermek.
    He was busted from sergeant to private.
  8. ehlileştirmek, evcilleştirmek, yola getirmek, zaptu rapt altına almak.
    to bust a bronco.
  9. tutuklamak, tevkif etmek, enselemek.
    He was busted on a narcotic charge/for having unlawful drugs.
  10. vurmak, çarpmak.
  11. kırmak.
    He busted my toy!
  12. (polis) basmak, baskın yapmak.
    His house was busted this morning and some drugs were taken away.
  13. başarısızlık, fiyasko.
    His new play was a complete bust.
  14. cümbüş, içki âlemi.
  15. yumruk, darbe.
    He got a bust in the nose before he could put up his hand.
  16. ekonomik bunalım, kriz, buhran, depresyon: borsada tahvilât fiyatlarının hızla düşmesi, işsizlik, pahalılık,
    üretim azlığı, para değerinin düşmesi vb..
  17. tutuklama, tevkif.
  18. (polis) baskın.
    The bust was made 3 o'clock this morning.
  19. müflis, iflâs etmiş.
    to go bust: iflâs etmek.
  20. kırık, bozuk.
    My watch is bust, I must take it to the repairer's.
tarımın kötüye gitmesi
doğum oranındaki hızlı düşüş
topu atmak Verb
iflas etmek Verb
göğüs ölçüsü
birdenbire yaprak ve çiçek açmak.
June is busting out all over. Verb
kaçmak, firar etmek.
He busted out of prison. Verb
birdenbire başlamak, koparmak.
They bust out out laughing: Kahkahayı kopardılar. Verb
büst resmi (bir kişinin göğüsten yukarı fotoğrafı
ayrılmak, boşanmak.
kavga etmek, dövüşmek. Verb
bozmak, kırma, mahvetmek, akamete uğratmak.
The travel company's failure bust up our holiday. Verb

Vücûdun göğüsten ... kısmının heykeli