cheap

English-Turkish Translation

  1. ucuz, ehven (fiyatlı).
    Fresh vegetables are very cheap in the summer. This is the cheapest restaurant
    in town. He is willing to sell his car cheap.
    on the cheap: ucuza, ucuz/ehven fiyatla.
    He furnished the flat on the cheap: Çok az masrafla (ucuz fiyatla) apartmanı döşedi.
  2. zahmetsiz, kolay, kolayca/zahmetsizce elde edilen.
    The army won a cheap victory over the enemy who
    had few guns and soldiers.
  3. ucuzcu, ucuza satan.
    a very cheap store.
  4. basit, değersiz, âdi, baştan savma, düşük nitelikli.
    cheap workmanship.
  5. âdi(ce), bayağı, ahlâksız(ca), pespaye.
    I hate his kind of cheap humor. cheap conduct.
  6. mahcup, utanmış, utangaç, sıkılgan.
    to feel cheap: utanmak, mahcup olmak, yerin dibine geçmek,
    küçük düşmek.
    He felt cheap about his mistake.
  7. (para) ehven/düşük faizli.
  8. değerini yitirmiş, satınalma gücü az, düşük değerli (enflasyon sonucu paranın değerinin düşmesi gibi).
  9. hasis, cimri, eli sıkı, tutumlu.
    He's the cheapest man in town.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

hold one's reputation cheap
itibarına aldırış etmemek Verb
a cheap
mezat malı
be going cheap
ucuza gitmek Verb
buy something cheap
bir şeyi ucuza almak Verb
buy something on the cheap
bir şeyi olabildiğince ucuza mal etmek Verb
dirt cheap
sudan ucuz, çok ucuz.
That dress was dirt cheap in the other store, I wish I'd bought it there.
dog cheap
pek ucuz
exceptionally cheap
çok ucuz
exceptionally cheap
sudan ucuz
extraordinarily cheap
son derece ucuz
get cheap
ucuza almak Verb
good cheap
ucuz fiyat
hold (something) cheap
(bir şeye) değer/önem/kıymet vermemek, (birşeyi) küçük/hakir görmek.
He held his wife's love cheap so she left him.
hold something cheap
hor bakmak Verb
hold something cheap
bir şeye değer vermemek Verb
make oneself cheap
(kendi) değerini/kıymetini/itibarını düşürmek, pespaye etmek.
He's made himself cheap by his unpleasant behavior.
maker or seller of cheap
kavaf
pick up cheap
ucuz satın almak Verb
sell dirt cheap
sudan ucuza mal satmak Verb
very cheap
kelepir
work out cheap
az tutmak Verb
work out cheap
ucuza gelmek Verb
cheap and ordinary merchandise
mezat malı
cheap and plentiful
müptezel
cheap article
ucuz mal
cheap at half the price
ucuz olmayan
cheap at half the price
pahalı
cheap at the price
o fiyata göre iyi
cheap conduct
adi davranış
cheap conduct
adi davranış davranma
cheap edition
ucuz baskı
cheap excursion
ucuz gezi
cheap fare
ucuz bilet
cheap fare
ucuz bilet ücreti
cheap flattery
yaltaklanma
cheap jack
pazarlıkçı
cheap jack
iflas etmiş şirketlerden ve piyasadan düşük kaliteli malları ucuza alıp
cheap jack
bunları bazen sokakta ya da piyasada normal fiyatlarının altında satan kişi
cheap jack
ucuz eşya satan
cheap jack
seyyar satıcı
cheap labor
ucuz emek
cheap labour
ucuz emek
cheap line
ikinci sınıf mallar
cheap line
ucuz
cheap living
ucuz yaşama
cheap money
ucuz para
cheap money
düşük faizle sağlanan para
cheap money policy
asgari kredi faizinin düşük olduğu dönemlerde para piyasalarında düşük faizle para sağlama politikası Noun
cheap money policy
ucuz para politikası Noun
cheap night club
pavyon
cheap penny-worth
(Br) ucuza satın alma
cheap quality
kalitesiz
cheap rate
ucuz tarife
cheap reprint
ucuz baskı
cheap shot
(US-Kanada) tepki göstermeyecek bir kişiye yöneltilmiş haksız ve çirkin bir davranış ya da söz
cheap ticket
indirimli bilet
cheap ticket
ucuz bilet
cheap ticket
ucuzlatılmış bilet
cheap ticket
tenzilatlı bilet
as cheap as dirt
âdi, düşük, pespaye.
at a cheap rate
ucuz tarife üzerinden
exceptionally cheap article
çok ucuz mal
run a cheap line
ucuz mallar satmak Verb
run a cheap line
ucuz mallardan satın almak Verb
show a cheap line of goods
ucuz mal satılığa çıkarmak Verb
show a cheap line of goods
ucuz mallarını satılığa çıkarmak Verb
the cheap shoe trade
kavaflık
this car is very cheap to run
bu araba çok ekonomik
ultra cheap money policy
(Br) alışılmadık ucuz para politikası Noun
English-Turkish phrases from Zargan's own database