cloud

  1. Noun bulut.
    When there are black clouds you can tell it's going to rain.
  2. Noun duman/toz bulutu.
    The clouds of smoke rose above the bombarded city.
  3. Noun leke.
  4. Noun bulanıklık.
    There was a/some cloud in the bottom of the beer.
  5. Noun gölge düşüren/karartan/leke süren herhangi bir şey.
    The sad news of her father's death was the only
    cloud on an otherwise happy year. The clouds of another war began to loom over the horizon.
  6. Noun sürü, toplu halde uçan böcek/kuş sürüsü.
    cloud of locusts/insects.
  7. Verb bulutlan(dır)mak, bulutla ört(ül)mek/kapla(n)mak.
    The mountain peak was clouded all day.
  8. Verb gölgele(n)mek, karar(t)mak.
    The hardship of war clouds his childhood memories.
  9. Verb kasvet/üzüntü/hüzün/keder vermek.
  10. Verb buğulan(dır)mak, belirsiz hale sokmak.
    The steam has clouded the windows up. Age clouded his memories.
  11. Verb bulandırmak, şaşırtmak.
    to cloud the issue: meseleyi bulandırmak.
    to cloud someone's mind:
    birisinin aklını şaşırtmak.
  12. Verb lekelemek, leke sürmek, zan altında bırakmak.
  13. Verb kederlenmek, hüzünlenmek, (kederi/üzüntüsü) yüzünde okunmak.
    a clouded expression: üzgün (yüz) ifade(si).
ses örtüsü: konser salonlarının tavanına yakın konulan ses panelleri.
anvil ile ayni anlama gelir. incus (2).
sorguç-bulut: dağ tepesini saran bulut.
cloud banner ile ayni anlama gelir.
kümülüs
tuba (2).
Büyük Macellan Bulutu Proper Name, Astronomy
Macellan bulutu: Güney Yarımküresinde Samanyolunun iki bağımsız yıldızı çevresindeki uzay bulutu.
moleküler bulut Noun, Astronomy
(atom bombasının patlamasıyla meydana gelen) mantar şeklinde bulut.
son derece mutlu/mes'ut/bahtiyar, saadetinden uçan.
tuba (2).
yağmur bulutu
zan altında kalarak istifa etmek Verb
Küçük Macellan Bulutu Proper Name, Astronomy
etiket bulutu Noun
kasırga bulutu.
(a) şüphe/zan altında.
to be under the cloud: şüphe/zan altında olmak. (b) gözden düşmüş, itibarını
kaybetmiş.
After the fight, he left the town under a cloud.
savaş bulutu/alâmeti/emaresi. Noun
bulut cephesi
bulut alt sınırı
sağanak
buhar odacığı/hücresi.
Wilson cloud chamber, expansion chamber ile ayni anlama gelir.
bulut örtüsü
bulutlu orman: çoğunlukla dağların kıyıya bakan yamaçlarında sürekli bulutlarla kaplı olan orman. Noun
bulut haritası Noun
son derece mutlu, mes'ut, saadetten âdetâ uçan.
The newlyweds seemed to be on cloud nine: Yeni
evliler saadetten âdetâ uçuyorlardı.
toz bulutu
(US) bir gayrimenkul hakkında dayanaksız olarak yapılan bir hak iddiası veya gayrimenkule konan rehin
şerefiye vb yükümlülükler
bulutlanmak Verb
(15).
rack ile ayni anlama gelir. hareketli küme bulut.
mugalâta yapmak, mugalâtaya/safsataya boğmak, çıkmaza sürmek, büsbütün karıştırmak, asıl konuyu bırakıp
önemsiz işler üzerinde durmak.
Let's not confuse the issue.
bulut üst sınırı
birine gölge düşürmek Verb
(Ne kadar kötü olursa olsun) her işte bir hayır vardır.
Her işte bir hayır vardır.
tuba ile ayni anlama gelir. hızla yuvarlanan huni biçiminde bulut.
son derece mutlu, başı göklere değmiş, sevinçten uçuyor.
We were on cloud nine when our team won the world championship.
tozu dumana katmak Verb
kapanmak (hava)
karanlıktan yararlanarak.