cognizance

  1. Noun bilgi, malûmat, haber, farketme, farkına varma, anlama, kavrama, kavrayış, idrâk.
  2. Noun, Law (a) duruşma, mahkemenin davayı dinlemesi, (b) kaza hakkı, yetki, salâhiyet, mahkemenin bir davaya bakma
    yetkisi.
    within the cognizance of a court: bir mahkemenin yetkisi kapsamında.
    This case falls within the cognizance of the court: Bu dava, mahkemenin yetkisi içindedir. (c) itiraf, ikrar.
  3. Noun bilgi/gözlem alanı, bilgi/idrâk ve kavrayışın sınırı.
    Such understanding is beyond his cognizance.
  4. Noun (armacılıkta) işaret, nişan, alâmeti farika.
bir kimsenin yetkisi içinde olmak/olmamak.
It falls beyond my cognizance: Benim yetkim dışındadır/beni ilgilendirmez.
birinin bilgisi dışında olmak Verb
haberi olmak Verb
haber almak Verb
mahkemenin belli bir husus veya olayı kanıtlamaya gerek göstermeyen
bilinen bir olay olarak benimsemesi
...'in bilgisi dahilinde olmak Verb
böyle bir durumun yetki alanına girmediğini bildirmek Verb
bir mahkemenin yetkisi kapsamına girmek Verb
bir şeyin farkına varmak Verb
gözönüne almak, önem vermek, dikkat etmek, karışmak (mahkeme) yetkisi/görevi kapsamına girmek.