conceit

  1. kibir, gurur, kendini beğenmişlik, bencillik.
    A pompous chap, full of conceit.
    Eaten up with
    conceit: Pek mağrur/kibirli, kibirinden yanına varılmıyor.
    He has a very good conceit of himself: Kendini pek beğeniyor.
    He is wise in his own conceit: Sırf kendi aklını beğenir.
  2. fikir, düşünce.
    He jotted down the conceits of his idle hours.
  3. hayal, kuruntu, hülya.
  4. geçici arzu/istek, kapris.
  5. pek süslü mecaz.
    The use of conceits in Elizabethan poetry.
  6. süslü/cicili bicili şey/eşya.
  7. (a) lehte fikir, saygı, itibar, (b) şahsî fikir, değer biçme, takdir.
  8. idrâk, anlama yeteneği.
  9. hayallere kapılmak, hayal kurmak, tahayyül etmek.
  10. takdir etmek, iyi kanaat beslemek.
  11. anlamak, idrâk etmek.
kendini beğenmişlik