constituent

English-Turkish Translation

  1. oluşturan, bileştiren, teşkil eden, meydana getiren.
    the constituent parts of a motor/of a society.
  2. bileşen, öğe, unsur, eleman, bir şeyi meydana getiren parça.
    Carbon is one of the constituents of organic matters.
  3. kurucu, müessis(ler), anayasayı/siyasî bünyeyi değiştirme yetkisi olan.
    constituent assembly:
    kurucu meclis, kurucular/müessisler meclisi.
  4. seçmen: başkasına kendi adına hareket yetkisi veren kimse.
  5. Grammar kurucu.
    constituent sentence: kurucu tümce, bir ana tümceye katılan her türlü tümce.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

constituency
seçim çevresi Noun, Law
constituent element
kurucu unsur Noun
immediate constituent
dolaysız kurucu: bir tümceyi oluşturan kısımlardan herbiri.
“He ate his dinner” tümcesinin dolaysız
kurucuları
“He” ve
“ate his dinner.” dir. ultimate constituent
Noun
main constituent
yapı taşı Noun
ultimate constituent
temel kurucu.
constituent assembly
kurucu meclis
constituent assembly
kurucu meclis Noun, Politics-Intl. Relations
constituent body
seçmenler
constituent body
seçmen kitlesi
constituent company
kardeş şirket
constituent company
birliğe dahil şirket
constituent facts
gerçeklerin niteliği
constituent national assembly
milli kurucu meclis
constituent parts
bütünü oluşturan parçalar Noun
constituent population
seçim hakkı olan nüfus
constituent population
oy hakkına sahip halk
constituent power
yeni anayasa teklif etme veya kabul etme veya eskisini tadil etme yetkisi
constituent states
üye devletler Noun
English-Turkish phrases from Zargan's own database