devil

  1. Noun, Religion-Faith şeytan
  2. kâfir
  3. Noun, Theology şeytan, iblis, cin, ifrit, zebani.
  4. Noun mel'un/lânetli/habis (kimse/ruh), Allahın belası, müthiş, zalim, hain.
    It's the devil of a job to
    do: Allahın belası/lânet bir iş bu!
    The devil of a wind: Müthiş bir rüzgâr.
    He lives the devil of a long way away: Evi çok uzakta (tâ cehennemin dibinde).
  5. Noun (a) afacan, cin gibi (akıllı, kurnaz, cesur, atak, enerjik) kimse.
    He's a nice little devil: Afacanın
    biridir.
    You little devil! Seni yaramaz/afacan seni!
    have devil: (asker, sporcu vb.) atılgan/cesur olmak. (b) serüvenci, macera düşkünü.
  6. Noun
    printer's devil ile ayni anlama gelir. matbaacı çırağı, yamak.
  7. Noun zavallı, biçare (kimse).
    poor devil: zavallı/biçare adam.
    The poor devil didn't even hear the warning!
  8. Noun (keskin/sivri parçaları olan) makine: yün/pamuk tarağı, vida makinesi, halı kesme makinesi vb..
  9. Noun mangal, maltız, portatif fırın (inşaat ve döküm işlerinde kullanılan).
  10. Noun (Hristiyanlıkta) hata, yalan, gerçeğin/doğrunun aksi, günah/hastalık ve ölüme inanış.
  11. Noun zor/çetin/başa çıkılmaz şey.
    The last problem was a real devil.
  12. Noun (edebiyatta) fisebilillâh başka bir kimse için çalışan, para ve şöhreti ona bırakan kimse.
  13. Noun Bazı deyimler/atasözleri:
    Better the devil you know (than the devil you don't): Tehlikenin ne
    olduğunu bilmek, bilmemekten evlâdır.
    His work has gone to the devil: Emekleri boşa gitti.
    He has the luck of the devil (or the devil's own luck): Adam öylesine şanslı ki …
    The devil take it: Yüzünü şeytan görsün!
    To play the devil with sth: Bir işi çıkmaza sokmak, arap saçına çevirmek.
    To raise the devil in someone: içindeki şeytanlıkları uyandırmak.
  14. Transitive Verb üzmek, canını sıkmak, tâciz etmek.
  15. Transitive Verb (halıyı/kumaşı makine ile) kesmek.
  16. Transitive Verb (yemeği) çok biber ve baharatla pişirmek/kızartmak.
    to devil ham.
  17. Exclamation hayret, şaşkınlık, nefret, öfke vb. ifade eder:
    the devil! Hay şeytan! Vay lânet şeytan! Vay canına!
    Deme be! Yok canım!
    “John is engaged.” “The devil he is!”: “John nişanlanmış.” “Yok canım, deme!”
    “He won the jackpot.” “The devil he did!” “Büyük ikramiyeyi kazanmış.” “Vay canına! Deme be!”
melun Adjective
birinin sağlığı ile oynamak Verb
şeytanın art ayağı, çok yaramaz çocuk.
deli gibi çalışmak Verb
üzüntü
toz hortumu. Noun
malzeme ve takım vagonu
boru kazıyıcı
tıkanmış boruyu açma düzeyi
tırmık
Hele bir yap! (Görürsün gününü); Hele bir teşebbüs et (o zaman dünyanın kaç bucak olduğunu anlarsın)!
şeytana yol göstermek, kötülere yardakçı olmak.
çıfıt gibi, cin/canavar gibi.
to run/work/shout etc. like the devil .
hızlı ya da enerjik
aşırı şans
pahalı ödemek zorunda kalmak Verb
devil ile ayni anlama gelir. matbaacı çırağı, yamak.
basımevi çırağı, matbaacı çırağı.
(a) kıyameti koparmak, ortalığı birbirine katmak, (b) şiddetle protesto etmek veya zecrî tedbirler almak.
birine canın cehenneme demek Verb
keseli şeytan
(Sarcophilus harrisii). Noun
iblis
zavallı adamcağız
çok zor/müşkül, zor mu zor.
Our new machine is wonderful, but it's the very devil to get started.
dilsiz şeytan Noun, Religion-Faith
şeytan işi
hiç mi hiç
darmadağın durum
karmakarışıklık
elektronik beyin
mürai
ikiyüzlü
birinin yardımcısı olarak sıkıntılı işlerini yapmak.
delişmen
başıboş
pervasız
davranışları çılgınca
şeytan herif
deli pösteki sayar işi
devilfish (1). Noun
şer-savunur, kötülük savunucusu: sırf münakaşa için zıt fikri veya kötü amacı savunan kimse. Noun
Katolik kilisesinde azizlik mertebesine yükseltilecek kimse aleyhinde konuşan. Noun
şeytan otu, şeytan sopası
(Oplopanax horridus): KB Amerikada yetişir, sarmaşıkgillerden, dikenli,
akçaağaç yaprağına benzer geniş yapraklı, küçük yeşilimsi beyaz çiçekli ve kırmızı meyveli bitki.
Noun
çikolatalı pasta. Noun
Şeytan Adası: Guiana açıklarında mahkûmların sürüldüğü bir ada. Noun
el ve ayaklarla (sinirli sinirli) trampet çalma. Noun
boru çiçeği Noun, Botany
Hercules'-club Noun
(a) son derece zor/müşkül/can sıkıcı/güç bela.
We had a devil of a time getting home: Eve güç
bela gelebildik/Eve gelinceye kadar akla karayı seçtik.
He had the devil of a job to find it: Onu buluncaya kadar canı çıktı/akla karayı seçti. (b) pek, çok.
They were making the devil of a noise: Çok gürültü yapıyorlardı/Kıyameti koparıyorlardı.
She's done a devil of a fine job.
It's the very devil (or it's the devil) of a job to get him to come: Onu getirebilene aşkolsun (= Onu getirmek ne mümkün! Onu getirmek her babayiğidin harcı değil!).
şirret kadın
uğraştıran iş
şeytannın ta kendisi olmak Verb
şeytanın ta kendisi olmak Verb
iki tehlike arasında, çaresizlik içinde, (aşağı tükürsem sakalım, yukarı tükürsem bıyığım).
herkes kendi başının çare sine baksın
Sona kalan dona kalır/Herkes kendi başının çaresine baksın.
adaletten ayrılmamak, kötü adamın bile hakkını vermek.
adaletten ayrılma(mak), (hoşlanmadığı kimselerin bile) hakkını teslim et(mek).
cehennem ol
Cehennem ol! Canın cehenneme! Yıkıl karşımdan, defol!
He has gone to the devil: Şeytana uydu/sefahate vurup mahvoldu.
zor anlar yaşamak Verb
şeytan tüyü olmak Verb
canı çıksın
berbat etmek, bozmak.
These high winds are playing the devil with my new hairstyle.
matbaacı çırağı matbaacı ruhsatı
karışıklık çıkarmak, velveleye vermek, yaygarayı basmak, kıyameti koparmak, paylamak.
Köpeği an, taşı hazırla (Kendinden bahsedilirken çıkagelen biri hakkında söylenir). Adjective
(genellikle kötü şeyler) ne ararsan var
kahrolası
altta kalanın canı çıksın
sona kalan dona kalır
başı dertte (olmak), hapı yutmak.
There'll be the devil to pay if we're caught taking these cakes:
Bu pastaları alırken yakalanırsak hapı yuttuk!
çok güç
ikiz doğurmak Verb
kendisinden söz edilirken çıkagelen kişi için kullanılır
söylenen söze şiddet verir, öfke/hayret/tehevvür vb. ifade eder.
What the devil are you doing here?
Burada ne yapıyorsun/ne işin var/ne halt ediyorsun?
What the devil are you talking about: Sen ne diyorsun! (=Ne demek istiyorsun yani!)
What the devil have you been: Hangi cehennemde idin (= Nerede kaldın/niye bukadar geciktin?)
What the devil is he gone: Hangi cehenneme gitti?
What the devil are you doing: Ne halt ediyorsun!
Oh, well, what the devil: Aman, canı cehenneme!
Why the devil didn't he say so: Bunu ne diye söylemedi!
How the devil would I know: Ne bileyim birader! (Kerametim mi var?).
Where the devil is he: Hangi cehennemde (= Nerede?)
bir güçlükten kurtulmak için kolaylıkla bir bahane uydurmak Verb