duck

  1. Noun, Zoology ördek
  2. Noun, Textile Industry branda bezi
  3. Noun, Zoology ördek
    (Anatidae Anas).
    ferruginous duck: pasbaş, akgözlü ördek, kırmızı patka.
    marbled
    duck: dar gagalı ördek.
    pintail duck: kılkuyruk
    (Anas acuta).
    scaup duck: karabaş ördek/patka.
    sheld-duck: hanım ördeği, suna, kuşaklı ördek.
    shoveler duck: kaşıkçın
    (Spatula clypeata).
    tufted duck: tepeli/zülüflü patka, sazlık balıkçıl ördeği.
    white-headed duck: akbaş ördek.
  4. Noun dişi ördek. (bkz: drake ).
  5. Noun ördek eti.
  6. Noun
    duckie, ducky ile ayni anlama gelir. sevgili, aziz, nonoş, tonton:
    She's a sweet old duck.

    A perfect duck: Çok sevimli/canayakın kimse.
    Yes duck, yes duckie: Evet nonoşum.
    He is a duck: Pek sevimlidir/tontondur.
    a duck of a hat: çok şık/cici bir şapka.
  7. Noun garip/acayip fakat zararsız kimse.
    He's a queer old duck.
  8. Verb (suya) dal(dır)mak, bat(ır)mak.
    He ducked his head in the stream to get cool.
  9. Verb başını çabucak eğip kaldırmak.
  10. Verb bir darbeden sakınmak, (tehlikeyi) atlatmak/savuşturmak, (bir işten) kaçınmak, sinmek, saklanmak.
    He
    saw a policeman coming and ducked behind a car.
    to duck an embarrassing question: cansıkıcı bir soruyu atlatmak/geçiştirmek (cevap vermemek).
    He is always ducking his responsibilities: Daima sorumluluktan kaçınır.
  11. Noun suya dal(dır)ma, bat(ır)ma.
  12. Noun başını eğip kaldırma.
  13. Noun (bir darbede vb.) sakınma, (tehlikeyi) atlatma, savuşturma, sinme, saklanma, (işten vb.) kaçınma.
  14. Noun çadır bezi, branda bezi.
  15. Noun (İkinci Dünya Savaşında) hem karada hem suda yürüyen askerî kamyon.
(sporda) ilk sayıyı yapmak,
k.d. şeytanın bacağını kırmak.
çiroz
(Harpadon nehereus): Asyada nehir ağızlarında ve haliçlerde yaşayan ve Hindistanda kurutularak
yenen balık.
bummalo ile ayni anlama gelir.
Noun
çiroz.
köpüklü burgondi ve şampanya karışımı. Noun
başarısız/mahvolmuş kimse. Noun
çığırtkan
başkasını tuzağa düşürmek için kullanılan adam
dalgıç ördek:
Aythyinae familyasından suya dalarak avlanan ördek türü. eider, scaup, scoter,
canvasback
kuzey ördeği
(Somateria mollisima): kuzey yarımküresine mahsus iri bir cins ördek. Dişisinin göğüs
tüylerinden yorgan vb. yapılır.
Noun
merganser Noun
boz ördek
(Anas stepara, Ana acuta). Noun
alaca ördek
(Historionicus historionicus): Kuzey denizlerine özgü, erkeğinin tüyleri alacalı bir tür ördek.
henüz çok küçükken, küçüklüktenberi, boyu bir karış iken.
I've kown Mary ever since she was knee high
to a duck: Mary'yi ta çocukluğundan beri tanırım.
Labrador ördeği
(Camptorhynchus labradorius): soyu hemen hemen tükenmiş siyah-beyaz tüylü K. Amerika köpeği.
(a)
ABD yeni dönemde seçilmemiş fakat kısa bir süre daha çalışan senato/kongre üyesi. (b) zavallı/biçare
kimse, (c) borçlarını ödemeyen borsa simsarı, (d) sakat/geri kalan gemi.
seçim dönemi sona yaklaşmış ve yeniden seçilmemiş senato/kongre üyesi. Noun
sakat/kötürüm kimse. Noun
borsada borçlarını ödemeyen kimse. Noun
Çin ördeği
(Aix galericulata): tepeli/ibikli ördek.
tepeli ördek
(Cairina moschata): tropikal Amerikada bulunan ve geniş ölçüde evcilleştirilen tepelikli iri yaban ördeği.
tepeli ördek
(Cairina moschata): tropikal Amerikada bulunan ve geniş ölçüde evcilleştirilen tepelikli iri yaban ördeği.
(a) Muscovy duck, (b) misk ördeği
(Biziura lobata): Avustralyada yaşar. Kuluçka zamanında misk gibi kokar.
dalıcı ördek.
kızıl ördek
(Oxyura jamaicensis rubida).
savunmasız/koruyucusuz kimse/şey, kolay hedef.
kolay vurulan hedef, savunmasız/zavallı kimse.
sazlık balıkçıl ördeği
(Nyroca fuligula).
orman ördeği
(Aix sponsa): K. Amerikada yaşar; siyah, kestane rengi, yeşil, mor ve beyaz tüylü,
tepeliklidir; ağaçlarda yuva yapar.
bir davayı engellemek Verb
Eğil ve Siper Al Proper Name, Cinema
taş sektirme, suda taş kaydırma oyunu.
make/play ducks and drakes: har vurup harman savurmak,
hesapsız para harcamak, keyfine harcamak/israf etmek.
(mobilyada) ördek ayağı.
kaydırak oyunu.
sıvışmak, tüymek, kaçmak.
ördek vebası: virüslerin sebep olduğu öldürücü ördek hastalığı. Noun
(yapılması) çok kolay iş.
asıl meseleyi örtbas etmeye çalışmak, asıl konuya girmekten kaçınmak, meseleyi uyutmak/oyalamak/hasır
altı etmek.
Congress ducked the issue.
yağ satarım, bal satarım Noun
kısa bacaklar. Noun
sıfır, puansız.
etkisiz, tesirsiz, sonuç vermeyen, faydasız.
seve seve işe girişmek, kolay/çabuk öğrenmek/alışmak.
take to physics like a duck to water: fizikten
hoşlanmak, fiziği kolay bulmak. 16
That's like pouring water on a duck's back: Bu çok kolay iş/bundan kolay ne var!
bir şeye can atmak Verb