elbow

  1. Noun, Anatomy dirsek
  2. dirsek.
  3. elbise kolunun dirseği.
  4. (dirseğe benzer) kıvrıntı, büküntü.
  5. ell ile ayni anlama gelir. dirsek boru.
  6. (dirsekle) dürtmek/itmek, dirseklemek, dirsek vurmak, itelemek.
    Somebody elbowed him off the sidewalk.
    I tried to stop him, but he elbowed me out of the way.
  7. dirsekle ite kaka yol açmak.
    elbow one's way through: itip kakarak yol açmak.
    He elbowed his way through the crowd.
yanıbaşında, elinin altında.
When John did his homework, his dictionary was always at his elbow.
yanında
yakınında
dirseğine dayanmak Verb
ayyaşlık etmek, fazla içki içmek,
argo kafayı tütsülemek.
John's out, lifting his elbow as
usual, and he'll probably come home drunk.
itip kakarak yol açmak Verb
birinin şerefine kadeh kaldırmak Verb
(a) (ceket) dirsekleri delinmek, (b) (insan) düşkün ve çapaçul olmak.
boru dirseği
dirsek protezi Noun, Medicine
dirsek ağrısı
dirsek (boru) Noun
pencere tahtası Noun
dirsek atarak ilerlemek Verb
emek, el emeği, alınteri.
to use a bit of elbow grease: emek harcamak/sarfetmek/vermek, alın teri
dökmek, sıkıntıya katlanmak.
Noun
kollarını kımıldatacak yer
hareket edecek ya da çalışacak kadar geniş yer
sıkı fıkı olmak, hiç ayrılmamak, aralarından su sızmamak.