fake

  1. uydurmak, (yalan vb.) düzmek.
    I thought he was telling the truth, but he was faking.
  2. taslamak, taklit yapmak, … imiş gibi göstermek/görünmek, yalandan yapmak, yapmacık/gösteriş yapmak.
    to
    fake illness: sayrımsamak, hastalık taslamak, temarüz etmek.
    He faked illness so that he did not have to work.
  3. sahtesini yapmak, taklit etmek, sahtekârlık yapmak.
    I thought the painting was original but it had been faked.
  4. sahte, uydurma, düzmece, asılsız, yalancı, kalp, taklit (şey).
    The beggar's limp was a fake.
    a
    fake testimonial: yalancı şahitlik.
  5. sahtekâr/yalancı/hilekâr kimse, şarlatan.
    I thought he was a priest but he was a fake and robbed me.
  6. uydurma/asılsız haber, söylenti vb.
  7. (sihirbazın) sihir aleti.
  8. Maritime Traffic (a) halat kangalı, (b) halatı kangal yapmak, (c) kangal yapma usulü.
  9. flake ile ayni anlama gelir. (halatı) kangal yapmak.
Felemenk düğümü.
hileli bilanço düzenlemek Verb
bilançoda rakamlarla oynamak Verb
sahte bilanço düzenlemek Verb
(US) sahte çek düzenleyen kişi
sahte çek veren müşteri
kalp para
sahte kimlik Noun
naylon fatura
asparagas haber Noun, Media-Publishing
asılsız paylaşım Noun
sahte devrimcilik Noun, Politics-Intl. Relations
naylon terör grubu Noun
uydurmak Verb