flash

  1. Noun, Photography flaş
  2. Noun parıltı, ışıltı, lem'a, (şimşek vb.) çakma, âni parlayıp sönme.
    flashes of lightning.
  3. Noun (sevinç, ümit, öfke, fikir vb.) parlama, parıltı, birdenbire içine doğma, (olay) âni zuhur, patlak verme.

    a flash of hope/of temper/of wit.
    a flash of inspiration: âni ilham.
    I had a flash of intuition: Birdenbire içime doğdu.
  4. Noun (kısa) an.
  5. Noun kısa bakış.
  6. Noun hafif tebessüm.
  7. Noun el/cep feneri.
  8. Noun kaba/zevksiz gösteriş, yaldız, yapmacık, göz boyayıcı süs, tasannu.
  9. Noun
    news flash ile ayni anlama gelir. (gazetecilikte) kısa telgraf haberi, önhaber, bülten, ayrıntısı
    sonradan bildirilecek önemli bir haberin acele gönderilen özeti.
    We've just had a flash that …
  10. Noun, Photography flaş, fotoğraf çekmek için âni yanıp sönen ışık.
  11. Noun yalaz, alev, âni ışık, bomba veya benzeri patlayıcı maddenin hasıl ettiği kısa süreli ve şiddetli ışık ve ısı.
  12. Noun (kayığı suda yüzdürmek için yaratılan) âni su akıntısı.
  13. Noun (haydutların, hırsızların vb. kendi aralarında kullandıkları) anlaşılmaz/acayip dil.
  14. Verb (ışık, alev vb.) birdenbire parla(t)mak, ışılda(t)mak, parılda(t)mak, parlayıp sönmek.
    The sun flashed
    from behind the cloud.
  15. Verb (şimşek) çakmak, yanıp sönmek, yakıp söndürmek.
    Lightning flashing in the sky. To watch flashing lights of the cars.
  16. Verb
    flash out: (öfke vb.) birden parlamak, ânide/pat diye söyleyivermek, çıkışmak.
    to flash out
    a stupid remark: birdenbire saçma bir söz söyleyivermek.
  17. Verb ışınlamak, ışın yaymak, ışık saçmak, parıldamak, şua neşretmek.
    His eyes flashed in a sinister fashion.
  18. Verb (birdenbire) göze çarpmak/görünmek, görünüp kaybolmak, (kısa bir süre) göstermek.
    The policeman flashed
    his badge. She flashed a sudden smile at him.
  19. Verb (hızla, şimşek/yıldırım gibi) geçmek/gitmek/hareket etmek/atılmak.
    a train flashed by. The days flash by.
  20. Verb acele haber göndermek, (radyo vb. ile) derhal haberleşmek/haber yollamak/ulaştırmak.
    to flash a message
    by telegraph. They flashed the news back to Ankara.
  21. Verb (birden) hatırlamak/aklına gelmek/içine doğmak/ilham vaki olmak.
    An idea flashed into his mind.

    It flashed upon me: Birden aklıma geldi/hatırladım.
    It flashed upon me (or into my mind) that … : Birden hatırladım ki …
  22. Verb âni gösteriş /çıkış yapmak, (böbürlenerek) göstermek.
    to flash a hundred dollar bill.
  23. Verb (nehir, kanal vb.) taş(ır)mak.
  24. Verb dalga) hızla (kıyıya) çarpmak.
  25. Verb (camı/cam eşyayı) renklendirmek, renkli bir tabaka ile kaplamak, (b) ısıtarak renklendirmek veya donuklaştırmak.
  26. Verb (yağmurdan korumak için) dama saç kaplamak.
  27. Verb (ânide) buharlaşmak, buhara dönüşmek, buharlaşıvermek.
    Hot water flashing to steam under reduced pressure.
  28. Verb (âni) alevlen(dir)mek, alev al(dır)mak, tutuş(tur)mak, yakmak, yakarak kalıntısını incelemek.
  29. Verb yansıtmak, (kısa süre için) göstermek.
    to flash a message on the cinema screen.
  30. Verb (cinsel organlarını) kasten göstermek.
  31. Adjective sahte/kaba bir şekilde) gösterişli, göz boyayan, âlâyişli, süslü, musanna, göze çarpan.
    flash behavior.
  32. Adjective âni, apansız, gelip geçici.
    a flash storm. flash flood. flash freezing. a flash fire.
  33. Adjective (hırsızlara/seserilere/haydutlara özgü.
    flash language/slang: hırsız argosu.
  34. Adjective şık, gösterişli, cazip.
    That's a very flash car.
  35. Adjective âni alevlenmeden ilerigelen, âni alevlenmeye/parlamaya karşı koruyan.
çakmak Verb
şimşek çakmak Verb
elektronik flaş
ısı çakıcı
çok âni, kaşla göz arasında, göz açıp kapayıncaya kadar, birdenbire.
It all happened in a flash:
Çok âni oldu.
I'll be back in a flash: Hemen gelirim.
It came to him in a flash that … : Birden hatırladı ki …
çok âni, kaşla göz arasında, göz açıp kapayıncaya kadar, birdenbire.
It all happened in a flash:
Çok âni oldu.
I'll be back in a flash: Hemen gelirim.
It came to him in a flash that … : Birden hatırladı ki …

flash ile ayni anlama gelir. (gazetecilikte) kısa telgraf haberi, önhaber, bülten, ayrıntısı sonradan
bildirilecek önemli bir haberin acele gönderilen özeti.
We've just had a flash that …
hemen, çabucak.
say quick as a flash: taşı gediğine koymak, âni ve zekice cevap vermek.
bir şey üzerine kuvvetli ışık tutmak Verb
(US) (Br) karşılıksız çek
bir sırra aniden ışık tutmak Verb
(romanda/hikâyede/filmde vb.) geçmişe dönmek, geçmişi an(ımsa)mak.
My mind flashed back to last summer:
Geçen yazı anımsadım.
aydınlatma bombası Noun
flaş/projektör ampulü. Noun

flashtube ile ayni anlama gelir. elektronik flaş. Noun
alaz yanığı: çok kısa süre yüksek enerjiye (ışımetkin erkeye vb.) veya sıcaklığa maruz kalmaktan ilerigelen yanık. Noun
hızla geçmek Verb
akıp gitmek Verb
geçip gitmek Verb
ansıtma kartı: öğretim maksadıyla kısa süre sınıfta gösterilen, üzerinde resim/yazı/rakam vb. bulunan kart/karton. Noun
karşılıksız çek
taşkın, seylâp, feyezan, âni sel. Noun
geleceğe gitmek Verb, Cinema
zamanda ileriye gitmek Verb, Cinema
kıvılcım siperi
şerare siperi
flaş-çakan: foto flaşını ve diyaframı beraberce çalıştıran düzen. Noun
şofben
alev gizleyici
ateşleme deliği
(a) saman alevi: sonuçsuz kalan âni gayret, gösterişli bir şekilde başlayıp neticesiz kalan girişim,
(b) iddia ve gösterişle ortaya atılıp sonunu getiremeyen/başarısızlığa uğrayan kimse, (c) barutun patlamadan yanması.
taklit mücevher
flaş lambası. Noun
külhanbeyi lehçesi
flaş bellek Noun, Information Technology
yıldırım telgraf
dünya çapında flaş haber
ümit ışığı
şimşek çakması
birdenbire aklına gelen fikir
(Br) ambalajında indirimli fiyat yazılı ürün
hızla geçmek Verb
şimşek gibi geçme
geçip gitmek Verb
akıp gitmek Verb
madrabazlar
dolandırıcılar

flashing point ile ayni anlama gelir. parlama/alevlenme noktası: sıvı bir yakıtın buharlarının
havada aleve maruz kalınca tutuşabileceği en düşük sıcaklık.
Noun
âni harekete geçme zamanı/sınırı, atılma/hamle ânı Noun
geçici hesap raporu
birşeyi insanların gözüne sokmak Verb
birşeyle hava atmak Verb
birşeyle gösteriş yapmak Verb
birşeyi sağda solda göstermek Verb
sözleşmeye aykırı ve sendika onayı olmadan yapılan grev
kuru gürültü, saman alevi, sonuç vermeyen/kısa süren gayret/teşebbüs, sonuçsuz hamle.
Hemen geliyorum.