forth

  1. ileri(ye), öte(ye).
    go forth: (dışarıya/ileriye) çıkmak.
    set forth: yola koyulmak.
    stretch
    forth one's hand: elini (ileri) uzatmak.
  2. (zaman/sıra/dizi vb.) -den sonra/itibaren/böyle.
    from that day forth: o günden itibaren/sonra.

    from this time forth: bundan böyle/sonra.
  3. (gizli yerden/âtıl durumdan) dışarıya, açığa, göz önüne.
  4. (bir yerden/ülkeden) uzağa, yabancı ülkeye.
    to journey forth.
  5. -den uzak/öte.
siyasal görüşlerini meydana koymak Verb
ve başkaları/benzerleri, ve saire.
ve benzeri, vesaire, ilâahiri.
and so on and so forth: vesaire vesaire.
ve başkaları/benzerleri, ve saire.
ileri-geri.
The pendulum of the grandfather clock swang back and forth: Duvar saatinin rakkası ileri geri sallanıyordu.
ileri-geri.
go back and forth (between …): (… arasında) mekik dokumak, gidip gelmek.
şekillendirmek, maddî şekil vermek.
Imagination bodies forth the forms of things unknown
(Shak.):
Muhayyile, meçhul şeylere maddî şekiller verir.
fışkırmak, kopmak, patlamak.
(a) doğurmak, üretmek, hasıl etmek, (b) açıklamak, ortaya atmak, ileri sürmek, önermek.
to bring forth
a proposal for reducing costs.
doğurmak, meydana getirmek, hasıl etmek.
birdenbire çıkmak/fışkırmak, ânî çıkış yapmak/söylemek.
sebep olmak, meydan vermek, yol açmak, ortaya çıkarmak.
This is a task that will call forth all his
energies: Bu, onun bütün gücünü ortaya koyacak (gerektirecek) bir iştir.
çıkmak, vukubulmak, rastgelmek, tesadüf etmek.
yola çıkmak Verb
rastgele uçmak Verb
giden-gelen yük
soluk soluğa (heyecanla, telâşla vb.) söylemek /konuşmak, kesik kesik söylemek/konuşmak.
He gasped out the message.
(a) yaymak, neşretmek, ilân etmek, (b) dışarı vermek, çıkarmak.
hold1 (38).
(a) önermek, teklif etmek, ileri sürmek, (b) lâfı uzatmak, uzun uzadıya konuşmak, sürekli konuşarak bıktırmak/kafa
şişirmek, nutuk çekmek.
aşağıda belirtildiği şekilde
çıkmak Verb
yayılmak Verb
oynamak Verb
volta atmak Verb
(a) önermek, teklif etmek, sunmak, takdim etmek, (b) ifa/icra etmek, (c) filizlenmek, tomurcuklanmak,
yapraklanmak, filiz/tomurcuk/yaprak sürmek, (d) (haber vb.) yaymak.
çabucak gitmek, fırlamak, bir koşu gidivermek.
I must sally forth into town and buy my week's food:
Bir koşu şehre gidip haftalık yiyeceğimi almalıyım.
(a) üretmek, vermek, (b) ihraç etmek, dışarıya yollamak, (c) yaymak, neşretmek, çıkarmak, salmak.
(a) anlatmak, beyan etmek, zikretmek, (b) ileri sürmek, belirtmek, açıklamak.
Conditions set forth
in the contract. (c) (seyahata) başlamak, yola koyulmak.
takrir
açıklamak, izah/beyan/tasrih etmek.
fışkırmak Verb
aşağıda belirtildiği şekilde
mekik dokumak Verb
(sözü) kesmek, inkıtaa uğratmak, araya girmek.
Don't break in on the conversation.
protestoya neden olmak Verb
protestolara neden olmak Verb
birşeyi ortaya çıkarmak Verb
birşeyle sonuçlanmak Verb
birşeyi açığa çıkarmak Verb
sonucu birşey olmak Verb
birçok protestoya neden olmak Verb
bir tepki doğurmak Verb
bir tepki uyandırmak Verb
birşey uyandırmak Verb
birşey doğurmak Verb
sözleşmede konulan şartlar Noun
istikbale çıkmak Verb
bir konu üzerinde uzun boylu durmak Verb
bir teşebbüse girişmek.
yeni bir kitap yayımlamak Verb
bir teklifte bulunmak Verb
bir teori ortaya atmak Verb
çaba göstermek Verb
yaprak çıkarmak Verb
yapraklanmak Verb
köklenmek Verb
kök salmak Verb
filizlenmek Verb
bir teklifte bulunmak Verb
bir kuram ortaya atmak Verb
bir kanıt ileri sürmek Verb
bir sözleşmeye şartlar koymak Verb
bir yolculuğa çıkmak Verb
sebepler göstermek Verb
gerekçeler ileri sürmek Verb
bir kararın gerekçesini açıklamak Verb, Law
hükmün nedenlerini bildirmek Verb
bir teori ortaya atmak Verb
ayrıntılarını göstererek
sebepleri belirtme
ayrıntılarını göstererek
ima etmek, dokundurmak.
iki ülke arasında mekik dokumak Verb
püskürtmek Verb