sıcak.
a hot summer day. hot tea. The fire is hot. This food is too hot to eat.
Adjective
(a) kızgın, (b) sıcak tutan, ısıtan.
This coat is too hot for summer wear.
Adjective
(a) acı, baharlı.
hot pepper. (b) yakıcı.
Adjective
hiddetli, çabuk parlayan/öfkelenen.
hot temper. hot with rage.
Adjective
(a) şehvetli, kızgın, (b) ateşli, heyecanlı.
hot words.
Adjective
şiddetli, hararetli.
Hottest battle of the war. a hot fight.
Adjective
(koku vb.) taze, keskin, kuvvetli.
Adjective
(haber) pek yeni, taze, sıcağı sıcağına.
hot from the press.
Adjective
yakın, izi üzerinde, yakından izleyen, peşinde, kovalayan, polisçe aranan.
to be hot on the trail of a thief: bir hırsızın izi üzerinde olmak.
in hot pursuit: yakından izleyerek, peşini bırakmadan.
Adjective
(çocuk oyununda) hedefe çok yakın.
Adjective
gözde, rağbette, halktan rağbet gören.
the hottest singer of the year.
Adjective
son derece şanslı/talihli, şansı yaver, yenilmez, yenme şansı büyük.
a hot team. a hot crap shooter.
Adjective
saçma, zırva, acayip.
That's a hot one.
Adjective
çok ilginç, heyecanlı, ilgi çekici, skandallı.
a hot news story.
Adjective
(caz müziği) hareketli, oynak.
Adjective
(a) çalınmış, hırsız malı, kaçak.
hot diamonds. (b) tehlikeli.
This town got too hot for him.
Adjective
becerikli, mahir, mükemmel/çabuk yapabilecek durumda/mizaçta.
Finish writing that story while you're still hot. He is not so hot tonight.
Adjective
gerilim altında, yüksek gerilimli.
a hot wire.
Adjective, Electronics
ışınetkin, radyoaktif.
hot debris left by a nuclear explosion.
Adjective
(maden işleme) kızgın, ağarmış, işlenebilecek derecede ısıtılmış.
hot working: kızgın maden işleme.
Adjective
meşgul, faaliyet halinde.
War news kept the wires hot.
Adjective
her an kullanmaya hazır, emre âmade, olağanüstü hallerde kullanmaya mahsus.
The hot line between the White House and the Kremlin.
Adjective
münazaalı, ihtilâflı.
a hot issue.
Adjective
hararetli/kızgın bir şekilde.
Adverb
sıcak sıcak, sıcak/kızgın iken, sıcak halde.
Adverb
: ısıtmak, kızdırmak.
Verb