içinde

Turkish-English Translation

  1. in
  2. within
  3. inside
  4. inward
  5. wherein
  6. sometime
  7. included
  8. all
  9. having
  10. within (a limit
  11. under (circumstances
  12. full of
Turkish-English translations from Zargan's own database

Turkish-English Phrases

ülke içinde yerinden olmuş
internally displaced Adjective, Politics-Intl. Relations
alanı içinde
within the purview
barış içinde
at peace
barış içinde
peacefully Adverb
barış içinde
deep in peace
barış içinde
peaceful
belirtilen süre içinde
within the specified timeframe Adverb
belli bir süre içinde
within a specified time Adverb
bina içinde
indoors
bir ay içinde
within a month
bir gece içinde
overnight
birkaç ay içinde
in a matter of months Adverb
birkaç dakika içinde
in a matter of minutes Adverb
birkaç hafta içinde
in a matter of weeks Adverb
birkaç yıl içinde
in a matter of years Adverb
bolluk içinde
abundantly Adverb
borç sıkıntısı içinde
embarrassed by debts
bu bağlam içinde
in this context
bunun içinde
enclosed herein
bunun içinde
herein
büyük ambalaj içinde
economy sized
büyük heyecan içinde
white hot
canlının içinde
in vivo Noun, Medicine
çaresizlik içinde
desperately Adverb
darlık içinde
narrow
darlık içinde
in straits
darlık içinde
straitened
darsınırlar içinde
within narrow bounds
dehşet içinde
horrified
dehşet içinde
terrified
dölyatağı içinde
intra uterine
dört duvar içinde
intra muros
düşmanın içinde
in place
düzen içinde
in good trim
endişe içinde
to be on tenterhooks
ev içinde
en famille
ev içinde
indoors
ev içinde
domestically Adverb
fakirlik içinde
poorly Adverb
fakrızaruret içinde
in abject poverty
finansal güçlük içinde
on the rocks
gemi içinde
ship board
güçlükler içinde
hard pushed
güvenlik içinde
out of harm's way
hayretler içinde
gobsmacked
hezeyan içinde
delirious Adjective
huzur içinde
tranquil
iş telaşı içinde
in the hurry of business
kan ter içinde
all of a sweat
kanunun anlam çerçevesi içinde
within the meaning of this law
kanunun anlamı içinde
within the meaning of the law
karışıklık içinde
up the pole
kayıtsızlık içinde
carelessly Adverb
kilise bölgesi içinde
within the sacred precincts
kısa bir süre içinde
shortly Adverb
kısa bir süre içinde
presently Adverb
konfor içinde
comfortably Adverb
lüks içinde
in the lap of luxury
lüks içinde
surrounded by luxury
makul süre içinde
within reasonable time
merak içinde
anxious Adjective
nakit darlığı içinde
low- in cash
neyin içinde
wherein
öngörülen süre içinde
in the prescribed time
önümüzdeki on yıl içinde
in the coming decade Adverb
parantez içinde
in parenthesis
parantez içinde
in bracket
parantez içinde
in brackets
refah içinde
in easy circumstances
refah içinde
prosperous Adjective
salise içinde
for the small fraction of a second
şaşkınlık içinde
in deep waters
şehir sınırları içinde
within the limits of the city
sevinç içinde
happily Adverb
sevinç içinde
brightly Adverb
sınırlar içinde
within the precincts
sınırlar içinde
in limitations
sınırları içinde
within
şirket içinde
internally Adverb
sömestr içinde
during term
sözleşmenin hükümleri çerçevesi içinde
subject to the provisions of the contract
şüphe içinde
hesitant
süresi içinde
within the specified timeframe Adverb
süresi içinde
in due time Adverb
tam sükûnet içinde
deep in peace
telaş içinde
in a fever
telaş içinde
in an agitated state
telaş içinde
in a flurry
telaş içinde
frantically Adverb
ter içinde
sweaty Adjective
ülke içinde
within the realm
ülke içinde
domestically Adverb
ülke içinde
internally Adverb
uyum içinde
in unison
uyum içinde
in sync Adjective
vb içinde
in house
vicdan azabı içinde
conscience smitten
yanılgı içinde
erroneously Adverb
yetkisi içinde
within the pale
yıl içinde
during the course of the year Adverb
yoksulluk içinde
hand to mouth
yoksulluk içinde
poorly Adverb
yurt içinde
domestically Adverb
yurt içinde
within the country Adverb
zaman içinde
after a while Adverb
zarf içinde
under cover
zorluklar içinde
in the soup
içinde bakır olan
cupric
içinde bulunan
internal
içinde bulunan
intra
içinde bulunduğu durumu sürdürmek
to stay Verb
içinde bulunduğumuz yıl
present year
içinde bulundurmak
to include Verb
içinde bulunulan ay
current month
içinde bulunulan malî yıl
current financial year
içinde çok yağ olan
fatty
içinde et
grinder
içinde heves olmamak
to be lacking in drive Verb
içinde kaybolmak
to merge Verb
içinde olmak
to be included Verb
içinde olmak işlerde durgunluk
business recession
içinde önemli olaylar geçmeyen
uneventful
içinde oturulmama
unoccupancy
içinde oturulmamak
to be unoccupied Verb
içinde oturulur
inhabitable
içinde parçaları olan
chunky
içinde tuvalet
motorcoach
içinde yaşanabilen araba
mobile home
içinde yaşanabilir
livable liveable
içinde yaşanmış
lived in
içinde yer almak
to fall within Verb
içinde yer almak
to fall under Verb
içinde yer almak
to fall into Verb
...'in içinde ve dışında
inside and outside ... Adverb
...'in içinde ve dışında
within and without ... Adverb
anlaşma içinde olmak
to chime in Verb
ayrıntılar içinde kaybolmak
to get lost in the details Verb
bahçe içinde müstakil ev
pavilion
belirli sınırlar içinde bulunan
inclusive
bolluk içinde yaşamak
to live off the fat of the land Verb
bolluk içinde yaşamak
to live in plenty Verb
borç içinde olmak
to be in debt Verb
büyük yoksulluk içinde yaşamak
to live in abject poverty Verb
çaresizlik içinde yapılan hareket
desperate act
cehalet içinde olan
dark
çevresiyle uyum içinde olmak
to be in tune with one's surroundings Verb
devlet içinde devlet
state-within-a-state Noun, Politics-Intl. Relations
emerek içinde çekme
suck
esrar içinde olmak
to be wrapped in mystery Verb
ev içinde yetiştirilemeyen bitkiler
open- air plants Noun
giysisi içinde tuhaf durmak
to be peculiar in one's dress Verb
güçlük içinde olmak
to be in deep waters Verb
huzur içinde yatmak
to rest in peace Verb
ihtiyaç içinde olmak
to be in want Verb
iyi ilişkiler içinde olmak
to be on good terms Verb
karışık duygular içinde olmak
to not know whether you are coming or going Verb
konfor içinde yaşama düzeyi
comfort standard
korku içinde yaşamak
to live in fear Verb
laf kalabalığı içinde kaybolmak
to loose oneself in verbiage Verb
lüks içinde yaşamak
to live in comfort Verb
lüks içinde yaşamak
to live in state Verb
memleket içinde üslenmiş kuvvetler
home forces Noun
memleket içinde üslenmiş ordu
home army
oda içinde volta atmak
to pace up and down the room Verb
örgüt içinde görevlerin incelenmesi
job analysis
para içinde yüzmek
to be rolling in cash Verb
para içinde yüzmek
to live high on the hog Verb
para içinde yüzmek
to stink of money Verb
para sıkıntısı içinde olmak
to be in embarrassed circumstances Verb
refah içinde yaşamak
to live in easy circumstances Verb
sefahat içinde olmak
to dissipate Verb
sefalet içinde ölmek
to die in object poverty Verb
sefil yoksulluk içinde yaşamak
to be living in sordid poverty Verb
şeker içinde kaynatmak
to candy Verb
şirket içinde değişiklikler
changes in holding Noun
sözleşme çerçevesi içinde sorumlu
liable under a contract
sürekli endişe içinde olmak
to labor under a constant anxiety Verb
tam bolluk içinde yaşamak
to live in the full swing of prosperity Verb
tehlike içinde olan gemi
ship in distress
telaş içinde çalışmak
to work at white heat Verb
ülke içinde geçerli tahvil
internal bond
utanç içinde kalmak
to fall into disgrace Verb
uyum içinde olmak
to chime Verb
uzmanlık alanı içinde olmak
to be up one's alley Verb
vicdan azabı içinde olan
conscience smitten
zaruret içinde olmak
to be under the pinch of necessity Verb
zaruret içinde yaşamak
to live in poverty Verb
Turkish-English phrases from Zargan's own database

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. Belli bir ... süresince, zarfında
Summary published in cooperation with Kubbealti Foundation. Please visit www.kubbealtilugati.com for the full entry, including etymologies, detailed senses, usage examples and much more.