improper

  1. Adjective yanlış, yolsuz, hatalı, kusurlu.
    improper diagnosis of disease: hastalığın yanlış teşhisi.
    an
    improper conclusion/inference.
  2. Adjective uygunsuz, yakışıksız, ayıp, yakışık almayan.
    Laughing and joking are improper at a funeral.
  3. Adjective çirkin, münasebetsiz, densiz, kaba.
    an improper suggestion: münasebetsiz/kaba bir teklif.
  4. Adjective ayıp, müstehcen, açık saçık.
    improper stories.
herze yemek Verb
hafiflik etmek Verb
halt etmek Verb
aykırı davranış, uygunsuz davranış
uygunsuz teslim
uygunsuz giysi
kötüye kullanma
özge üleşke, bileşik/mürekkep kesir, payı paydasından büyük (veya ona eşit) kesir.
haksız etkileme
hâkim veya bir memurun üzerinde kanunsuz ve usulsüz nüfuz kullanma
uygunsuz etki
özge tümlev, belirsiz entegral: sınırlı olmayan işlevlerin türevi ya da sınırlı olmayan kümeler üzerindeki tümlev.
yanlış şeritten gitme
yakışık almaz dil
yetki dışı kanuni takibat
(gemi güvertesinde uygunsuz ticari işler çevirme
kötü ambalaj
uygunsuz ambalaj
kötü şöhretli adam
haksız kazanç Noun, Law
uygunsuz işler Noun
trafik düzenini bozan yanıp sönen ışıklı reklamlar
kötü depolama
kötü istif etme
ağzına yakışmamak Verb
geçersiz devir
uygunsuz kullanım
yanlış kullanış
gizli bilginin yersiz kullanılması
haksız kazanç elde etmek Verb, Law
mahalli yetkisizlik sebebiyle
yanlış kullanmak Verb
yanlış kullanmadan sakınma
bir şeyi kötüye kullanmak Verb
bir şeyden haksız bir şekilde yararlanmak Verb