jolly

  1. Adjective şen, neşeli, (halinden) memnun.
    a jolly person/laugh.
  2. Adjective güleryüzlü, sevimli.
  3. Adjective neşe/sevinç verici, mutlu.
    Christmas is a jolly season. a jolly holiday.
  4. Adjective hoş, güzel.
  5. Adjective (a) çok, eni konu, ziyade, fazla. (b)
    argo çakırkeyif, hafifçe sarhoş, kafayı tütsülemiş.
  6. Adverb pek, çok, ziyadesiyle, fazlasıyla.
    jolly well: pek âlâ.
    You can jolly well wait like everyone
    else.
    He jolly well had to do: İster istemez yaptı/Pekâlâ işi yapmaya mecbur oldu.
    a jolly good fellow: çok iyi bir kimse/arkadaş.
  7. Adverb son derece, muazzam, fevkalâde.
    a jolly good film. We provide a jolly good service.
    It was
    a jolly good thing I got there in time: Vaktinde oraya ulaşmam son derece isabetli oldu.
  8. Verb
    jolly along/up: birisini neşelendirmeye/eğlendirmeye çalışmak, şenlendirmek.
  9. Verb takılmak, yarenlik etmek, şakalaşmak, eğlenmek, dalga geçmek.
  10. Noun
    jollies
    argo haz, memnuniyet, zevk, son derece hoşlanma.
    He got his jollies reading pornographic magazines.
  11. Noun eğlence, eğlenti, cümbüş.
  12. Noun denizci, bahriyeli.
patalya, küçük filika, kıç filikası. Noun
gönlünü yapmak, tatlı sözlerle kandırmak/razı etmek.
He jollied her into going with them.
korsan bayrağı: siyah üzerine beyaz kafatası ve çapraz kemikler bulunan bayrak.
black flag, Roger ile ayni anlama gelir. Noun
(Br) ister istemez yapacaktı