lıne

bir bankanın tek bir müşterisi için taahhüt ettiği azami para limiti
anket çalışmasında soruların yöneltileceği adres
havai hat
hava yolu hattı
uçak hattı
(hısımlık) usul
üretim hattı Noun, Trades-Professions
bankacılık
bearding ile ayni anlama gelir. gemi gövdesinin pruva ve pupa çizgisi.
bomba emniyet hattı
(tel) kesik hat
(trafik kanunu) kesik çizgi
kesin hat Communication
otomobil modeli
(US) kredi sınırı
bocurgat kablosu Noun
manşet
ikinci sınıf mallar
(Br) metro ring seferi
çamaşır ipi
civar hısımlığı (amca , dayı , hala , teyze ve onların füru ve vârisleri ile olan hısımlık bağını gösteren mefruz hat
uzak akrabalık
sütun satırı
bağlantı hattı
(US) banliyö hattı
tüketim eğrisi
maliyet eğrisi
dosdoğru
savunma hattı
sınır çizgisi
(US) bir bankanın müşterilerinin bir banka hesabında genel olarak tuttuğu ortalama meblağ
çapraz
usul ve füru hısımlığı bağı
koyu harflerle yazılmış manşet satırı
bölgesınırı
bölge sınırı
kesik çizgi
iki peronlu istasyon
çift hatlı yol
(trafik) yan yana çizilmiş çift beyaz çizgi
şehrin merkezine giden hat
damla sulama hattı
(telefon) merkez hattı
boşaltma boru hattı
uzatma hattı
ana hat
(askerlik) seçkin asker takımı
yüzme çizgisi
sayfa alt çizgisi
yük hattı
ön cephe
cephe hattı
genel eşya
mal yükleme peronu
toprak hattı
yörünge
sıkı politikacılık
(demir) el incesi (gemiyi bir yere yanaştırma bağlama halatlarını kıyıya göndermek için kullanılan ve
gemi adamları tarafından sahile fırlatılan ince
trafiği sıkışık yol
yüksek gerilim hattı Noun
iki devlet başkanı arasındaki telefon hattı
fabrika yolu
eşmaliyet doğrusu
tapon mal
transit hattı
geçiş
kiralanmış hat Communication
çizgi, hat.
straight line: doğru çizgi.
Draw a line from A to B. The fortune teller studied the lines of my hand. Noun
(yazı) satır.
a column of 40 lines. Noun
(şiir) mısra.
Each line has 7 beats. Noun
dizi, sıra.
a line of cars/trees/chairs/people. Noun
rol, kısım, bir aktöre düşen piyes bölümü.
I forgot my lines and had to be prompted. Noun, Theatre
pusula, not, kısa mektup.
drop a line: kısa bir mektup göndermek.
I must drop a line to Cahit
asking him to come: Cahit'e mektup yazıp davet etmeliyim.
Noun
fikir silsilesi, düşünce dizisi, muhakeme tarzı.
a line of thought: fikir silsilesi.
You haven't
got the right answer, but you're on the right lines: Doğru cevabı bulamadın, fakat muhakeme tarzın doğru.
Noun
hareket tarzı, hattı hareket, tutum, durum, yol.
the line to be taken: tutulacak yol.
a line
of policiy: siyasî tutum.
It's hard line on him: Onun için çetin bir durum.
Noun
soy, nesep, sülâle.
a noble line . a line of kings. The Stuarts were a line of English kings.

in direct line: babadan oğula.
pure line: arı döl, katışıksız soy.
Noun
aldatıcı/kandırıcı/ikna edici söz. Noun
hiza, nizam, düzen, uyuşma, uzlaşma, ahenk.
to bring discrepencies into line: çelişkileri uzlaştırmak/gidermek. Noun
uğraşma alanı, saha, meşgale.
What is your line of business: Mesleğin/işin nedir?
That work
is not my line: Bu iş benim harcım değil/bu benim işim değil/bu bana göre değil.
Noun
ulaştırma, şirketi/yolu.
an airline: havayolu.
a shipping line: nakliyat şirketi. Noun
iş, meslek, meşgale, meşguliyet, meslek ve ticaret dalı.
the dry-goods line. Noun
belirli bir cins/marka mal.
line of goods: mal çeşidi. Noun
ip, sicim, olta ipi, iplik.
fishing-lines. Hang (out) the clothes on the line. Noun
ölçme ipi. Noun
(a) (telgraf, telefon vb.) hat.
telephone lines: telefon hatları.
transmission lines: iletim/transmisyon
hatları.
The lines are all out as the result of the blizzard: Kar fırtınası yüzünden bütün hatlar arızalandı.
Hold the line: (Telefonu) kapatmayın/telefondan ayrılmayın.
line is busy: hat meşgul.
Noun, Electronics
fırça darbesi, (resimde) çizgi.
The beauty of line in the work of Boticelli. Noun, Fine Arts
(a) sigorta türü/sınıfı.
casualty line: kaza /hasar sigortası. (b) belirli bir risk için ödenecek sigorta miktarı. Noun
gayrımenkulün sınırı/hududu. Noun
(gazetecilikte) banner (6). Noun
(a) cephe, savunma/müdafaa hattı.
line officer: muharip subay, cephede/savaş gemisinde görevli
subay. (b) istihkâm (hattı), (c) (kara/deniz) muharip kuvvetler, (d) saf, sıra.
within enemy's lines: düşman safları içinde. (e) gemi kafile çizgisi.
line-of-battle ship = ship of the line
esk. en büyük zırhlı/harp gemisi. (f)
esk. muvazzaf ordu/donanma.
Noun, Military

lines
ask. savaş düzeni, harp nizamı, savunma hattı.
line of battle: savaş düzeni,
harp nizamı.
front line: cephe hattı.
Noun
boru.
a steam line: buhar borusu. Noun, Maritime Traffic
ön iki sıradan biri. Noun
(Dokumacılıkta) uzun elyaf. tow2 (1) Noun
sınır, hudut, çevre çizgisi.
That hedge marks our property line: Şu çit bizim arazimizin hudududur.

south of the line: hududun güneyi.
the line between Germany and France.
Noun
yol, iz, doğrultu, istikamet.
the line of march of the army. Noun
(demiryolu) hat, ray.
Passengers are not allowed to cross the line. The main line of a railway. Noun
inçin 12 de biri ≈ 2 mm. Noun
(Ontario'da) özel yol. Noun

line up: (a) diz(il)mek, sırala(n)mak.
a road lined with trees. The soldiers quickly lined
up. Cars lined the road for a km. (b) sıra/kuyruk olmak, sıraya/kuyruğa girmek.
People were lining up to get into theater.
Verb
hizaya gelmek/sokmak, saf yapmak, saf teşkil etmek. Verb

line up: bulmak, tedarik etmek, hazırlamak, (yardım) sağlamak, iş vermek, işe almak.
Have you
got someone lined up? Birisini buldun mu?
I wonder what he's got lined up for us? Acaba bizim için ne hazırladı?
Verb
çizmek, çizgi çekmek, çizgilerle işaretlemek, çizgilerle dol(dur)mak/kapla(n)mak.
a face lined by
age: yaşlılıktan kırışmış bir yüz.
lined paper: çizgili kâğıt.
line something out on paper: bir şeyi kâğıt üzerine işaretlemek.
Signs of worry lined his face: Yüzünde endişe çizgileri belirdi.
Verb
göz kalemi ile göze çizgi çekmek. Verb
(ölçü şeridi/ipi ile) ölçmek, arşınlamak. Verb

line down
Cnd. halatla kıyıya bağlı kayık içinde akıntıya aşağı gitmek.
We often lined
down rapids instead of portaging.
Verb
astarlamak, astar geçirmek/kaplamak/çekmek.
an overcoat lined with silk: ipek astarlı bir palto. Verb
(cebi/cüzdanı/keseyi para ile) doldurmak.
to line one's pocket with money.
He has lined his
purse well: Kesesini iyice doldurdu/çok para kazandı.
a well-lineed purse: dolgun kese.
Verb
doğru Noun, Geometry
astarlamak Verb, Textile Industry
hat (Kaynak: Evrim Çalışkanları) Noun
prosedür bir daldaki etkinlik
hiyerarşik yetki düzeni
satırı bloke etme
(telefon) değişmez maktu ücret
(televizyon) satır ayarlaması
(elektrik) voltaj düşmesi
muharip sınıf görevi
mevcut bir markaya çeşitler ekleyerek bir ürün türünü zenginleştirmek Verb
(telefon) hat paraziti
iki komuta zincirinden oluşan sistemdeki müdürlerden biri
şirketin yalnızca ana faaliyetiyle ilgilenen aynı düzeydeki yöneticilerden oluşan grup
bölüm müdürü
ilgili müdür Noun
ilgili yönetici Noun
bir kurumun tutum ve işletmesinde karar sorumluluğu olan yönetici
ilgili bakanlık Noun, Public Administration
muntazam seyri olan gemi
her bölümün yetki ve sorumluluğunun ilgili bölüm şefine ait olduğu ticaret ya da endüstri işletmesi örgütleme
sistemi (yetki yukarıdan verilir ve her
sıralı teşkilat
emir kumanda zinciri örgütlenmesi
satır yazıcı Information Technology
atmasyoncu
satır aralığı Information Technology
kana Maritime Traffic
(sigorta) reasürans yoluyla yapılan sesyondan sonra sigortacının alıkoyduğu net miktar
okyanuslarda gemilerin sefer yaptıkları hatlar
çevrim-dışı
hat dışı
gelenekçi
merkezi bir bilgisayara bağlanmış bilgisayar
baba tarafı
(askerlik) ara hedef
telefon hattı Noun, Telecommunications
grev gözcüsü hattı
kapalı devre
(tel) özel hat
projeyi finanse etmek için hazırlanmış kredi
arazi hududu
kuyruk
sıra
tren hattı
(Br) tren hattı
tren hattı
banliyö hattı
satılmamış mallar
seyir rotası Noun
televizyon tarama çizgisi
kordon
paralele bağlantılı hat
paralele bağlantılı (telefon) hat
gemicilik hattı
ilk etapta reasürörün almayı kabul ettiği azami hisse
sonda Maritime Traffic
özel uzmanlık
standart mal
(US) eyalet sınırı
doğru hat
doğru Noun, Geometry
en kısa bağlantı
malzeme tedarik hattı
anahtarlamalı hat Information Technology
basın reklamında
şerit metre
(telefon) dinlenen hat
özel bağlantı numarası Information Technology
toplam hasılat Accounting
(gazete) manşet
ticaret dalı
tren hattı
nakil hattı
metro hattı
kesik olmayan hat
toprak altına döşenmiş hat
şehre gelen hat
ücret eğrisi
antrepoculuk
depoculuk
çamaşır ipi
çamaşır ipi
su kesimi
yalnız satır Information Technology