lie

  1. Noun maval
  2. hilaf
  3. kıtır (argo)
  4. yalan, düzen, uydurma, palavra.
    to tell lies: yalan söylemek.
    That's a lie! Yalan! Yalan
    söylüyorsun!
    a bare-faced lie: apaçık/düpedüz/göz göre göre yalan.
    a white lie: zararsız/masum yalan, iş bitiren yalan.
    a pack of lies: yalan dolan, bir sürü yalan.
  5. hile, sahtekârlık, düzenbazlık.
    to act a lie: sahte davranmak, sahtekârlık yapmak.
  6. yalancılık, yalan söyleme, aldatma.
  7. yalan söylemek.
    The witness lied to the jury.
  8. aldatmak, sahtekârlık yapmak.
  9. Verb
    lie down: yatmak, uzanmak.
    lie sick: hasta yatmak.
    lie on one's side: yan yatmak.

    lie on the ground: yere yatmak/uzanmak.
    lie down on the couch: kanapeye uzanmak.
    She lay in bed until 10 o'clock: Saat 10 a kadar yataktan kalkmaz.
    She was lying face downward: Yüzükoyun yatıyordu.
  10. Verb gömülü/medfun olmak.
    Here lies my father: Babam burada medfundur.
    His body lies in Çamlıca: Mezarı Çamlıcadadır.
  11. Verb (bir cisim) durmak, bulunmak, kalmak.
    The book was lying on the table.
    to lie under suspicion:
    şüphe/zan altında kalmak.
  12. Verb (belirli bir konumda/durumda/yerde vb.) durmak.
    to lie idle: âtıl durmak.
    The book lay open
    on the table. His food lay untouched while he told us the story.
    during the years that lie before us: önümüzdeki yıllarda.
  13. Verb olmak, bulunmak, mevcut olmak.
    lie in ruins: harap olmak.
    lie at the point of death: ölmek
    üzere/ölümün eşiğinde olmak.
    He knows where his interests lie: Çıkarının nerede olduğunu bilir.
    A brilliant future lies before you: Önünde parlak bir istikbal var.
    The whole world lay at her feet: Bütün kapılar ona açıktı/Herşey emrinde idi.
    It does not lie within my power to decide: Karar vermek benim elimde değil/karar vermeye yetkim yok.
    The fault lies here. Obstacles lie in the way.
  14. Verb yerleşmek, kalmak, kâin olmak.
    The snow never lies there: Orasını kar tutmaz/kar orada (fazla) kalmaz.
  15. Verb uzanmak, upuzun yatmak, uzatılmak.
    He lay helpless on the floor: Çaresiz yere upuzun yatmıştı.
  16. Verb
    lie in: ibaret olmak, dayanmak, istinat etmek.
    The cure lies in education: Çaresi eğitimdir/çözümü
    eğitime dayanır.
    The difference lies in the fact that … : Farkı …'den ibarettir.
  17. Verb yönelmek, teveccüh etmek, belirli bir yön almak/yönde olmak.
  18. Verb, Law (kanunen) caiz olmak, şayanı kabul olmak.
    No appeal lies against the decision: Karar temyiz edilemez.
  19. Verb konaklamak, gecelemek, geceyi geçirmek.
  20. Noun yatma, uzanma, yatış, uzanış.
  21. Noun (bir şeyin bulunduğu) durum, vaziyet, duruş.
  22. Noun (hayvan) in, yuva, yatak.
parasını işletmeden tutmak Verb
parasını işletmemek Verb
yalan söyleyerek gözden düşmek/başkalarının güvenini kaybetmek.
sırtüstü yapmak Verb
yüreğine oturmak Verb
korkunç yalanlar söylemek Verb
palavra sıkmak Verb
çok yalan söylemek, korkunç yalanlar söylemek.
He's lying in his teeth: Baştanbaşa/hep yalan söylüyor.
(İşi gücü yalan dolan!).
işsiz oturmak Verb
görev kapsamı dışında olmak Verb
fütursuzca yalan söylemek Verb
açık açık yalan söylemek Verb
kasten/göz göre göre yalan söylemek.
They are lying in their teeth.
kulağı kirişte beklemek.
apacık yalan
kuyruklu yalan
birini yalanlarla yanlış yola sevk etmek Verb
torpil (argo)
büyük yalan: bir yolsuzluğu örtmek için propaganda amaciyle uydurulmuş iddia. Noun
mubah yalan
hile-i şeriye
beyaz yalan
uzun uzun düşünülerek karar verilen yalan
apaçık yalan
yalanı allayıp pullamak Verb
yalancılıkla suçlamak Verb
yalanıninı çıkarmak Verb
sebepsiz yalan
meseleyi kurcalama, işleri kendi haline bırak, uyuyan yılanı uyandırma.
Uyuyan yılanı uyandırma/işi kurcalama/oluruna bırak.
işi kurcalamamak Verb
konuyu kurcalamamak Verb
işi oluruna bırakmak Verb
! Uyuyan köpeğin (yılanın) kuyruğuna basma!
meseleyi kurcalama
kendini kandırmak Verb
düpedüz yalan
gemi pusulasında veya seyrüsefer aletinde geminin gittiği yönü gösteren işaret. Noun
kuyruklu yalan
kuyruklu yalan
zararsız yalan. Noun
öbek öbek olmak Verb
(a) bir köşeye atılmak, meydanda kalmak, ötede beride/darmadağınık durmak.
The bottles and knives
were left lying around overnight. (b) tembellik/haytalık yapmak, hiçbir iş yapmamak.
birine karşı dava açılmış durumda bulunmak Verb
yatmak Verb
rüzgâr nedeniyle yatmak Verb
rüzgâr nedeniyle eğilmek
kıyıya paralel gitmek Verb
demirli yatmak Verb
kalbinde olmak Verb
birinin merhametine kalmak Verb
(para) bankada yatmak Verb
(para) bankada olmak Verb
temeli olmak, temel unsuru olmak, en önemli parçası olmak Verb
masanın üzerinde olmak Verb
temeli olmak, temel unsuru olmak, en önemli parçası olmak Verb
...'in kaynağında yatmak Verb
...'in temelinde yatmak Verb
...'in arkasında yatmak Verb
...'in kökünde yatmak Verb
...'in ardında yatmak Verb
...'in kökeninde yatmak Verb
sırtüstü yatmak.
(bir şeyin) sebebi olmak.
It's this kind of irresponsibility that lay behind the crisis.
(a) ara/mola vermek, (işi/faaliyeti) geçici olarak durdurmak, (b) bir köşeye atılmak, işe yaramamak,
âtıl kalmak, (c) (ilerdeki ihtiyaç için) bir kenarda durmak.
gizlenmek, saklanmak, kendini göstermemek.
yalan göstermeci: nabız atışını ölçerek bir kimsenin sorulanlara verdiği yanıtların doğru veya yanlış olduğunu gösteren alet. Noun
yalan makinası Noun, Law
gizlenmek, saklanmak.
uyur durumda bulunmak Verb
yatmak Verb
yatılmak Verb
direnmemek Verb
uzanmak Verb
boylu boyuna yere yatmak.
(işi) savsaklamak, yan çizmek, atlatmak, görevden kaçınmak.
bir hakareti yutmak Verb
(a) boş/ekinsiz kalmak, (b) verimsiz/âtıl durmak, bir işe yaramamak.
Bonds lying fallow in a safety deposit box.
yatmak Verb
vicdanı muazzep olmak Verb
birinin içine oturmuş olmak Verb
işlememek Verb
çalışmamak Verb
atıl durmak Verb
kullanılmadan bankada yatmak Verb
hasta yatmak Verb
(a) loğusa olmak, loğusa yatağında yatmak, (b)
Brit. (sabahleyin) yataktan geç kalkmak.
mütevazı hayat sürmek Verb
depo da saklanmak Verb
depoda saklamak Verb
pusuya yatmak Verb
pusu kurmuş olmak Verb
pusu kurmak Verb
(emlak) sahipsiz olmak Verb
belgesiz devredilebilir olmak Verb
ancak belgelere dayanarak devir ve temlik edilebilir olmak Verb
hastaneye yatmak Verb
hapiste yatmak Verb
harap etmek Verb
harabe halinde olmak Verb
birinin uzmanlığı içine girmek Verb
(cenaze) resmî bir yere halk tarafından ziyaret edilmek üzere konulmak.
(büyük bir zatın cenazesi) herkesin görmesi için tabut içinde yatmak.
kamu yararına olmak Verb
demirde yatmak Verb
pusuya yatmak.
avukat gibi (daima) yalan söylemek.
hiç utanmadan yalan söylemek Verb
hiç yüzü kızarmadan yalan söylemek Verb
(birinin) gözünün içine baka baka yalan söylemek Verb
çok yalan söylemek.
(a) saklanmak, gizlenmek, (b) maksadını/niyetini saklamak/gizli tutmak.
(a) gizlenmek, saklanmak, gözden uzak durmak.
He had to lie low for a while. (b) niyetini/maksadını
gizlemek/saklamak/belli etmemek, susup beklemek.
işlerin durumu
alargada/açıkta yatmak, kıyıdan veya başka gemiden uzak durmak.
birine kalmış olmak Verb
birinin elinde olmak Verb
ertelenmek Verb
masanın üzerinde durmak Verb
yalan söyleyerek başını belaya sokmak/beladan sıyrılmak.
yalan söyleyerek zor bir durumdan kurtulmak.
He tried to lie his way out of it: Yalan söyleyerek
işin içinden sıyrılmak istedi.
He lied his way into the job: Yalan dolan ile işe girdi.
saldırılara açık bulunmak Verb
yalan söyleyerek bir işten sıyrılıvermek.
birinin faaliyet alanı dışında kalmak Verb
(a) ertelenmek, tehir edilmek, sonraya bırakılmak, (b) askıda/muallâkta kalmak, (c) bir yana yatmak.
hazır beklemek Verb
hiç yüzü kızarmadan yalan söylemek Verb
hiç utanmadan yalan söylemek Verb
(birinin) gözünün içine baka baka yalan söylemek Verb
(yol) ormandan geçmek Verb
geminin başını rüzgâra çevirip durmak, orsa alabanda eğlendirmek.
hırsızlıkla suçlamak Verb
ölüm hükmü giymiş olmak Verb
bir yükümlülük altında olmak Verb
ehliyetsiz durumda olmak Verb
cinayetle suçlamamak Verb
cinayetle suçlanmak Verb
(a) (hasta) yatmak, yatakta kalmak.
Take this pill and lie up for a while.
hiç kullanılmamak Verb
(a) görevi/işi olmak, (yetki/sorumluluk bir kimseye) ait olmak.
The decision lies with him: Karar
ona aittir/onun elindedir.
It lies with you to decide: Karar vermek sana aittir.
The burden of proof lies with the accuser: İspatlamak sorumluluğu davacıya aittir. (b)
esk. birisi ile yatmak, cinsî münasebette bulunmak.
birinin elinde olmak Verb
birinin yetkisi dahilinde bulunmak Verb
uyanık yatmak.
demirli/demirlemiş olmak.
bankada yatmak Verb
bir önergeyi arka plana atmak Verb
kanun tasarısını sürüncemede bırakmak Verb
bir önergenin ertelenmesine izin vermek Verb
yatırmak Verb
gerçek olmadığını göstermek Verb
(a) birisini yalancılıkla itham etmek, yalanlamak, tekzip etmek, (b) yalancı(lığını meydana) çıkarmak,
yalanlamak, yalan olduğunu ispat etmek/göstermek.
yalanıninı çıkarmak Verb
birinin mesleği kapsamı içinde olmamak Verb
birinin maddi olanağı dahilinde olmamak Verb
lay of the land